Aşağılık Eylemler - İkinci Bölüm
İsrail hükümeti şiddete şiddetle karşılık verme kararı aldı. Kan davası devam ediyor. Hem Gazze'nin hem de İsrail halkının iyiliği için başka bir yol bulunmalı.
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
I and the public know
What all schoolchildren learn,
Those to whom evil is done
Do evil in return.
W.H.Auden, “September 1, 1939”
Ben ve herkes biliyor
Okul çocuklarının öğrendiği gibi
Kötülük görenin
Kötülük yaptığını
(HG : Tercüme bana ait. Metinden çok anlama sadık kalmaya çalıştım.)
Özet
İsrail hükümeti Hamas'ın şiddetine daha fazla şiddetle karşılık veriyor. Bazıları, dünya güçlerinin müdahalesi ve büyük bir küresel çatışmadan korkuyor, ancak daha sonraki görüşler olayın öncelikle Hamas ile İsrail arasında kalacağına işaret. ABD'nin rolü suçlayıcı olmaktan moderatörlüğe dönüştü. Hamas'ın saldırıları dış yardım olmadan gerçekleştirme kabiliyetine ilişkin sorular var ama bu imkansız değil. Hamas'ın eylemleri Filistinlilerin ve bölgesel siyasetin marjinalleştirilmesinin bir sonucu. İran'ın müdahalesine ilişkin spekülasyonlar var ancak son raporlar buna karşı. İsrail'in gelecek stratejilerine ilişkin endişelerle birlikte Hamas ve İsrail'e bakış açısı küresel olarak değişti.
- 🇮🇱 İsrail hükümetinin şiddete tepkisi ne yazık ki daha çok şiddet oldu.
- 🌍Savaşın küresel bir çatışmaya dönüşeceği yönünde endişeler ortaya çıktı.
- 🇺🇸 ABD başlangıçta İran'ı suçladı ancak artık daha ılımlı bir role geçti.
- 🚧 Hamas İsrail'in "demir duvarını" dışarıdan yardım almadan aşma kabiliyetine sahip görünüyor.
- 📜 İbrahim Anlaşmaları ve diğer bölgesel anlaşmalar Filistinlileri içermiyordu, bu muhtemelen Hamas'ı böyle bir eyleme itti.
- 📄 Hamas'ın müzakerelere nasıl dahil olabileceği bilinmez çünkü Hamas Tüzüğü barışçıl çözümleri ve uluslararası konferansları açıkça reddediyor.
- 📰 Medya kuruluşları İran'ın müdahalesine ilişkin çeşitli iddialarda bulundu, bazıları daha sonra yalanlandı.
- 🇮🇱 Uluslararası toplum, masumları öldürmeden suçluların cezalandırılmasını sağlayacak barışçıl bir çıkış bulmalıdır. Bu sadece Gazze halkının iyiliği için değil aynı zamanda İsrail'in geleceği için de yararlı olacaktır.
İsrail hükümeti Hamas cinayetlerine insiyaki bir tepki yerine, katilleri gerektiği gibi cezalandıran ancak masumları esirgeyen bir süreci tercih öngörüsü gösterir mi diye sormuştum geçen hafta. Ne yazık ki İsrail hükümeti kana kan intikam yolunu seçti.
Bu Üçüncü Dünya Savaşı değil
Bazı insanlar (örneğin News Corporation ve The Times'daki bazı makaleler) bunun İran, Suudi Arabistan, Türkiye, Rusya ve ABD gibi bölgesel ve küresel güçlerin dahil olduğu büyük bir çatışmaya dönüşebileceğinden endişe ediyor.
Ben de, Amerika'nın İran'ı saldırının arkasındaki beyin olarak gösteren ilk andaki ani tepkisinden dolayı endişeliydim. ABD hükümeti bu görüşünü sürdürmedi ve görünen o ki olayı artık Hamas ile İsrail meselesi görüp o çerçeve içinde tutmaya çalışıyor. ABD'nin rolü artık cezalandırıcı olmaktan ziyade moderatör olmaya başladı.
ABD artık bu eylemin yalnızca Hamas tarafından planlanıp yürütüldüğüne inanıyor olmalı. Benim de görüşüm aynı minvalde.
Hamas tek başına mıydı?
Elbette teknik yeterlilik sorunu var. Hamas'ın bu operasyonu dışarıdan yardım almadan tek başına planlayıp yürütme becerisi var mı? Gazze-İsrail sınırındaki sözde “demir duvar”, beton bariyer, çelik çit ve sensörlerin birleşiminden oluşuyor. Aşağıdaki çizim ana bileşenleri göstermektedir:
7 Ekim'de Hamas önce drone bombardıman uçakları kullanarak gözlem kulelerini etkisiz hale getirip ardından roketler ve dozerlerle birçok yerde çitleri kırdı ve arkasından bazen planörlerle çitin üzerinden bazen motosiklet ve kamyonla karadan saldırıyı başlattı.
Planörler muhtemelen çit üstü kısa uçuşlar için kullanıldılar. Saldırı gününde bir etkinliğin ortasına inen paraşütçüleri gösteren bir video ortalıkta dolaştı geöen hafta başlarında. Bu video müzik festivali kalabalığının arasına inen Hamas savaşçıları olarak etiketlenmişti. Daha sonra videonun iki yıllık olduğu ve tamamen farklı bir olaya ait olduğu ortaya çıktı. O paraşütçü saldırısı doğru olmuş olsaydı, Hamas dışı bir aktörün iştiraki kesin olurdu. Geri kalan saldırı bileşenlerinin tamamının Hamas'ın yetkinlik alanı dahilinde olması düşünülemez bir şey değil. Bu nedenle olayın İran ya da başka bir yardım olmadan tek başına Hamas tarafından organize edildiğine ve yürütüldüğüne inanıyorum
Hamas bunu neden yaptı?
2000 Camp David görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandığından beri, birbirini izleyen İsrail hükümetleri Filistinlileri kademeli olarak ötekileştirme politikası izledi. Bahreyn, Fas, BAE ve Sudan ile İsrail ayrı ayrı Abraham anlaşmaları imzaladı ve Suudi Arabistan ile de bir anlaşma imzalamaya doğru ilerlediğine inanılıyordu. İbrahim Anlaşmaları sözde Orta Doğu'da barışı hedefliyordu ancak Filistinliler bu anlaşmaya dahil değildi. İran ile Suudi Arabistan arasında bile Çin'in zorladığı bir uzlaşmanın işaretleri vardı.
Hamas'ın amacı muhtemelen bu süreçleri bozmak ve Filistin sorununu kendi parametreleri ile tekrar gündeme getirmekti.
Bu genel amaç ötesinde, Hamas'ın bu eylemle özel olarak ne elde etmek istediği benim için açık değil. Batı'da pek çok kişi İsrail'den Oslo anlaşmalarına geri dönmesini istiyor. Hamas'ın amacı bu olamaz. Hamas Oslo Anlaşmalarını sabote eden örgüttür. Arafat Hamas’tan çekindiği için Camp David sürecinden çekildi. Süreç çıkmaza girince, tamamen yıkmak için, Hamas, sivil ve askeri hedeflere intihar bombacı saldırıları düzenledi (The Iran Primer).
Bütün bunlar bir kenara, Hamas'ın barış sürecinin bir parçası olabileceğini düşünemiyorum çünkü İsrail'in var olma hakkını kategorik olarak inkar ediyorlar. Hamas Tüzüğü İsrail'le barış müzakeresi için şöyle diyor:
[Barış] girişimleri, sözde barışçıl çözümler ve uluslararası konferanslar, İslami Direniş Hareketi ilkelerine aykırıdır... Bu konferanslar, İslam topraklarında kâfirleri hakem tayin etme aracından başka bir şey değildir... Filistin sorununun cihad dışında çözümü yoktur. Girişimler, müzakereler ve uluslararası konferanslar sadece zaman kaybıdır, beyhude bir çabadır.' (Madde 13- Hamas Tüzüğü).
Ortadoğu'da Hamas'la barış sağlanabilir mi?
İtiraf etmeliyim ki, bu tüzüğü daha önce okumamıştım ve bu saldırıya kadar Hamas'ı, Müslüman Kardeşler benzeri ancak askeri becerisi daha fazla bir örgüt olarak görüyordum. Hamas’ı terör örgütü olarak ilan eden Amerikan politikasının doğru olmadığına müzakereyi engelleyeceğine inanıyordum. Artık farklı düşünüyorum. Bu ay başında, Hamas, eli kanlı bir terör örgütü olduğunu bütün dünyaya açıkça ilan etti.
YouTube'daki Sky News röportajında Hamas yetkilisi, Hamas'ın hiç bir zaman sivil öldürmediğini söylüyor. Röportajı yapan, "7 Ekim'de öldürülenler neydi?" diye sorduğunda, ‘Arap topraklarını işgal eden İsrailliler sivil kabul edilemez’ diye izah ediyor; onlar işgalci imiş, o yüzden katli vacipmiş. Videoyu izledim, kendim duydum. Aksi halde inanmazdım.
İran?
Hamas'ın eyleminin arkasında doğrudan İran'ın olduğunu düşünmüyorum. İran'ın azmettirici olduğuna inananlar, İran'ın bunu, kendini izole edeceği iddia edilen Suudi-İsrail yakınlaşmasını engellemek için yaptığını ileri sürüyorlar. İsrail'in misillemesiyle Arap halkını öfkelendirecek bir eylem üstlenmesi için Hamas'ı kışkırtıp Suudileri İsrail'e yaklaşmaktan caydırmakmış amaçları. Bu argüman yirmi yıl öncesinin dünyasında, ABD'nin tartışmasız hegemon olduğu ve her ülkenin buna göre kendi pozisyonunu belirlediği bir dönemde ancak geçerli olabilirdi. Son birkaç aydır söylediğim gibi (henüz okumadıysanız buradan okumaya başlayın), dünya giderek daha karmaşık bir yer haline geliyor.
Suudi-İran anlaşması var mesela. Bu anlaşma konuşulmak yerine imzalandı bile. 10 Mart 2023'te Suudi Arabistan ve İran, Pekin'de, diplomatik bağları yeniden kurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu. İki ülke ayrıca eski güvenlik işbirliği anlaşmasının yanı sıra eski ticaret, yatırım ve kültürel anlaşmalarını da yeniden yürürlüğe sokma konusunda mutabakata vardı. Bu, bu yılın Mart ayındaydı ve İran ile Suudi Arabistan'ın birbirlerini tehdit etmek yerine farklılıklarını uzlaştırmaya çalıştıklarını gösteriyor. Kuşkusuz Çin'in ısrarıyla yapıldı ama yine de bölge ülkelerinin ROGUE dünyasında yeni ittifaklar arayışında olduğunu gösteriyor. İran neden İsrail'e yönelik belirsiz sonuçları olan bir vekalet saldırısıyla Çin'le ve hatta Suudilerle ilişkilerini tehlikeye atsın ki? Hamas saldırısının doğrudan arkasında İran'ın olduğu iddiası bana mantıklı gelmiyor.
Saldırının hemen ardından beni çok kaygılandıran bir şey oldu. Aslında geçen hafta Hamas-İsrail çatışmasının bölgesel, hatta küresel bir savaşa dönüşmesinden endişeleniyor olmamın ana nedeni de buydu.
Hamas'ın saldırısı İsrail saatiyle 7 Ekim sabahı başladı. Ertesi gün yayınlanan Wall Street Journal (WSJ) açıkça İran'ı suçlayan bir haber yayınladı. Bu habere göre, WSJ, olayın arkasında kimin olduğunu çoktan tespit etmiş görünüyordu.
Makale şöyle hiç kuşku içermeyen bir şekilde başlıyordu:
DUBAİ — İran destekli Hamas ve Hizbullah'ın üst düzey üyelerinin söylediğine göre İranlı güvenlik yetkilileri, Hamas'ın Cumartesi günü İsrail'e yönelik sürpriz saldırısının planlanmasına yardımcı oldu ve geçen Pazartesi Beyrut'ta yapılan bir toplantıda saldırıya yeşil ışık yaktı... (Wall Street Journal, 8 Ekim 2023)
Bir gazete salt kendi bağımsız araştırması ile bu kadar kesin bilgiyi bir günde ortaya çıkaramaz. Bu istihbaratı birinden aldığı aşikar. Herhangi birinden gelen bu kadar önemli bir iddiayı daha fazla araştırmadan herhalde yayınlamazlardı. Dolayısıyla yukarıdaki WSJ haberlerinin kaynağının itimat edilen bir ABD devlet kurumu olması çok muhtemel. Sürpriz bir saldırıya azmettireni 24 saat içinde saptayıp medyaya sızdırmak, devlet kurumları için bile zordur. O zaman iki ihtimal var:
'Bilgiyi' WSJ'ye sızdıran bunu uydurdu çünkü Hamas eyleminin İran'ı ele geçirmek için iyi bir fırsat olabileceğini düşünüyorlardı; veya
'Bilgiyi' WSJ'ye sızdıran, Hamas'ın eylemi hakkında önceden bilgi sahibiydi ancak sahte ve güvenilmez bir yerden geldiğinden bilgiyi kaale almamıştı.
Bazıları, 'bilgiyi' WSJ'ye sızdıran ABD hükümet ajansının daha önceden ve üstelik güvenilir bilgiye sahip olduğu ancak bunu İsrail hükümetiyle paylaşmamayı seçtiği yönünde üçüncü bir olasılık olduğuna işaret edebilir. Bunun olası olduğunu düşünmüyorum1.
Neyse ki İran'ı suçlamaktan vaz geçildi ve 10 Ekim 2023'te New York Times, ABD hükümeti kaynaklarına göre İran'ın muhtemel azmettirici olmadığını bildirdi:
Erken İstihbarat, Hamas Saldırısının İranlı Liderleri Şaşırttığını Gösteriyor, ABD şöyle diyor: Bu bilgi, Filistinli militan grubun uzun süredir destekçisi olan İran'ın İsrail'e saldırının planlanmasında doğrudan rol oynadığı iddiasına ABD'de duyulan şüpheleri artırdı.
İsrail için varoluşsal bir risk
Son yazımda Hamas'ı koşulsuz olarak kınadım. Ancak bu beni, Hamas gibi katillerin Filistin davasını ele geçirmesine ve İsrail'e saldıracak kadar güçlü hale gelmesine İsrail devletinin kendi eylemlerinin olanak sağladığını söylemekten alıkoymamalı. İsrail yirmi yıl boyunca Filistin hareketini ötekileştirme politikası izledi. Birbirini izleyen İsrail hükümetleri, FKÖ'nün İsrail'le müzakereye hazır tek parçası olmasına rağmen El Fetih'i görmezden gelmeye devam etti. El Fetih'in hadım edilmesi Hamas'a yardım etti.
İsrail, Hamas'ın Filistin hareketinin yüzü haline gelmesine aldırış etmedi çünkü önceki bölümde bahsedilen maksimalist Hamas görüşleri İsraillilerin Filistin sorununu görmezden gelmesine olanak tanıyordu. Çünkü, tek çözüm İsrail’i yok etmek diyen Hamas ile nasıl masaya oturulabilirdi.
Bu politika, Hamas'ın rasyonel bir aktör olduğu ve ateşli söylemlerine rağmen kendi varlığını tehlikeye atacak hareketlerde bulunmayacağı varsayımına dayanıyordu. Sanırım Netanyahu hükümeti, Hamas'ın statükocu bir güç haline geldiğine ve Gazze'deki hegemonyasını tehlikeye atacak bir şey yapmayacağına gerçekten inandı. Bu nedenle 7 Ekim saldırısı onlar için büyük bir sürpriz oldu.
İsrailliler açısından ne yazık ki, tüm bunlar, İsrail'e yönelik küresel sempatinin ABD'de bile azaldığı bir dönemde gerçekleşiyor. Suçu Netanyahu hükümetlerinin inatçı ve hilekar politikalarına yüklemek cazip belki ama yanlış olur. Eğer öyle olsaydı, yeni bir hükümet, yeni bir yüz, İsrail'in kaybettiği popülerliğini yeniden kazanmasına yardımcı olabilirdi. Ama bence daha derin bir neden var İsrail devletine karşı Batı’da hoşnutsuzluğun artmasının ardında. İsrail, El Fetih'i marjinalleştirerek ve Hamas'ı Gazze hapishanesinin gardiyanı yaparak Filistin krizini yirmi yıl boyunca derin dondurucuda tutmayı başarmış olabilir, ancak bu süreç içinde kendi ahlaki otoritesini de aşındırdı. Bazı hükümetler hâlâ İsrail davasına sözde bağlılık gösteriyor ama kamuoyu değişiyor. Bunun pek çok nedeni vardır ve konuyla ilgili güzel kitaplar yazılmıştır. Mesela, Vaat Edilen Topraklarım: İsrail'in Zaferi ve Trajedisi, Ari Shavit.
İsrail Batı kamuoyunda zemin kaybederken, Batı da küçülüyor ve çok kutuplu bir dünya düzeni kapıda göründü bile. Bu konuyu daha önce yazdım, burada tekrarlamayacağım.
Gazze'nin işgali, Hamas'ın yok edilmesi ve tüm ikincil zararların ihmali, bunlar bir 20. yüzyıl defterindendir. Eğer 1993 yılında olsaydık, Netanyahu hükümeti muhtemelen Gazze'yi buldozerlerle yerle bir eder ve küresel tepkilerden çekinmeden yüzlerce hatta binlerce kişiyi öldürebilirdi. Bugün durum farklı ve bugün böyle bir hareketin yansımaları, Yahudi devletinin meşruiyetinin sorgulanmasına bile yol açabilir.
Daha fazla masumun ölümüne yol açmadan Hamas'ı cezalandıracak başka bir çözüm bulunmalı. Bu sadece Gazze halkının iyiliği için değil aynı zamanda İsrail'in geleceği için de gerekli. Umarım İsrail dostları, Netanyahu hükümetinin bu gerçeğin farkına varmalarını sağlar.
Kısa kısa
ABD Hükümeti “ulusal bir hidrojen ağını başlatmak” için yedi bölgesel Hidrojen Merkezi kurulacağını açıkladı. Bunun için hükümet 7 milyar dağıtacak ve bu parayı alan şirketler en az bir o kadara daha üstüne koyacaklar.
Düzenli okuyucular, gerekli altyapı yatırımının aşırı derecede pahalı olacağını düşündüğümden ulaşım için hidrojen enerjisi kullanımına şüpheyle yaklaştığımı bilirler. Bu merkezler devam edip vaatlerini yerine getirirlerse yanılmış olacağım.
.
You Tube
Bu haftaki videonun tanıtımı için Ben Burgis'in Substack sayfasından alıntı:
Slavoj Žižek, bu hafta Frankfurt Kitap Fuarı'ndaydı. Organizatörler, daha önce Fuarda ödül vermeyi planladıkları Filistinli romancı Adania Shibli'yi platformdan uzaklaştırmak gibi tuhaf bir karar almışlardı. Resmi olarak ödülü “ertelediler” ama aynı zamanda Shibli ve onun Almanca tercümanıyla yapılacak paneli de iptal ettiler ve Hamas'ın iki hafta önceki saldırıları ışığında “İsrailli ve Yahudi seslerine sahnelerimizde ek süre vereceklerini” duyurdular. ”
İsrailli yetkililerin kendilerinin İsrail'in Gazze Şeridi'ni Dresden tarzı bombalaması olarak tanımladıkları şeyin, Kitap Fuarı sırasında Hamas saldırılarında öldürülen İsrailli sivillerin sayısından çok daha fazla Filistinli sivili öldürmüş olduğu ve aslında İsrail'in bu konuda oldukça iyi durumda olduğu gerçeği Hamas saldırılarından sonraki bir gün içinde bu sonuca ulaşmanın yolu, organizatörlere, Filistinlilerin seslerine bu aşamalarda başlangıçta planlandığından daha az zaman verme kararları konusunda fazla duraklama vermiş gibi görünmüyor.
Žižek, Fuardaki kendi konuşma fırsatını kullanarak Filistinlilerin temel insanlığını güçlü bir şekilde ileri sürdü, Shibli'yi platformdan uzaklaştırma kararını “skandal” olarak nitelendirdi ve orada olmanın kendisini “biraz utandırdığını” itiraf etti. . Ayrıca İsrail/Filistin hakkında bazı genel görüşlere de değindi; bunlardan bazılarına karşı çıktım, ancak bu onu "yerel bir politikacı" (görünüşe göre "Alman eyaletinin antisemitizm komiseri) tarafından defalarca sıkıştırılmaktan alıkoymadı. Hesse”), Žižek'in çok sayıda Filistinli sivilin öldürülmesini çok sayıda İsrailli sivilin öldürülmesiyle "karşılaştırmasına" dair herhangi bir imadan derinden rahatsız olmuş görünüyordu.
Žižek çok etkileyici ve ben de ona %100 katılıyorum. Tekrar Ben Burgis'ten alıntı yaparak bitiriyorum:
Videonun sonuna geldiğinizde, Kitap Fuarı'nın baş organizatörlerinden biri sahneye çıkıp birkaç dakika boyunca hokkabazı öven doğaçlama sözler söylediğinde, eğer ahlaki cesaretine bir miktar hayranlık duymuyorsanız Slavoj, o odada söylediklerini söylerken, sizin ve benim muhtemelen temelde uyumsuz değer sistemlerine sahip olduğumuzu gösteriyor. Onun muhteşem olduğunu düşündüm.
Gerisini Substack sayfasından okuyabilirsiniz..
Pascal - Hagi
Bu yazı Pascal ve Hagi ile ilgili değil, bahçemizdeki su kabının sahibi olduğuna karar vermiş görünen bir karga hakkındadır. Pascal ve Hagi'nin açık hava mekanlarına yakın bir su kabı koyduk ki başka kuşlar gelsin diye. Genellikle diğer kuşların su kabını kullanmak için gelmelerinden hoşlanıyorlar onlarla laflıyorlar. Ancak bu karga (aslında kuzguna daha çok benziyor), ben suyu doldurduktan hemen sonra gelip bazı yiyecekleri suya bırakıyor ve bundan sonra muhtemelen kokudan dolayı diğer kuşlar su kabının yanına yaklaşmıyor. Attıkları genellikle tohum vb. şeyler. Muhtemelen suda yumuşatıp ve yenmesini kolaylaştırmayı amaçlıyor.
Karga henüz bunu bilmiyor ama ben onun peşindeyim. İçine bir şey koyduğu anda suyu değiştireceğim. Eğer hipotezim doğruysa bu diğer kuşları döndürecektir. İlginç olan, Pascal ve Hagi kargadan pek etkilenmiyor.
Ben bunu yazarken Pascal dışarıdan pencere camına vuruyordu:
Günlük
İki hafta önce bir Araştırma Merkezi'nin açılışına katılmak için Wollongong'a kısa bir seyahat yaptım. Son yolculuktan bu yana üç yıldan fazla zaman geçti ve ne kadar az seyahat ederseniz, seyahat etme konusunda o kadar isteksiz hissedersiniz. Danışma Kurulu üyesi olduğum için katılmak zorunda kaldım, katıldım. Brisbane Havalimanı, Kovid öncesi günlere göre daha az kalabalıktı sanki ama Gidiş ekranı panelinde eskisi kadar uçuş gösteriliyordu.
Sydney’e yaklaşırken, uçaktan:
İniş izni verilmeden önce Sidney'in etrafında eski günlerdeki gibi 10 dakika turladık. Bu muhtemelen Sidney havaalanı trafiğinin her zamanki kadar yoğun olduğu anlamına geliyor.
Sidney Havalimanı'nda kiralık bir araba rezervasyonum vardı ve Wollongong'a doğru yola çıktım. Geçmişte, trafik ve yol bilmeme nedeniyle Sidney'den çıkış yolunu bulmak sorun oluyordu. Trafik hâlâ aynı ama telefonumdaki Google Haritalar sayesinde navigasyon sorun değildi artık. Wollongong'a yaklaşırken bu fotoğrafı, balkon korkuluklarının aşık kilitleriyle dolu olduğu bir tepede çektim.:
Kimbilir kaçı hala beraberdir.
Zika Çavdar Ekmeği İstatistikleri
Bu hafta yine ekşi mayalı çavdar ekmeği aldım. Ekmeğin yüksekliğinden ekşi maya kültürünün üçüncü haftası diye tahmin ediyorum. Eğer neden bahsettiğimi anlamadıysanız geçen haftaki paylaşımıma bakın.
İşte son iki haftanın ölçümleri:
ABD hükümeti geçmişte her türlü hileyle suçlanmıştı. Ancak stratejik açıdan dost bir ülkeyi, güvenilir istihbarata sahip oldukları alçak bir saldırıya karşı önceden uyarmamayı tercih edeceklerini düşünmüyorum. Böyle bir ihmalin kesinlikle sızdırılacağı ve sonuçlarının sadece ABD için değil, aynı zamanda kurum ve bu seçimi yapan kişiler için de çok büyük olacağı gibi tamamen bencil bir nedenden dolayı bile bu olmaz.
In the article, Despicable Acts Part-Two, the author offers a nuanced and balanced analysis of the existential problem facing both Israelis and Palestinians. He rightfully underscores that the existence of Hamas is an impediment rather than a solution to the Palestinian issue. Jihad and the destruction of Israel, as Hamas’s Charter proposes, is nonstarter, so is also a nonstarter to hold on to Palestinian territories by illegal settlers and the Israeli government. Only the existence of viable Palestinian State could bring relative peace to the region. As regarding Hamas motives for conducting their terrorist attack, the author offers a plausible and convincing explanation. Hamas and their acolytes tried to sabotage any possible rapprochement among Arab states, especially between Saudi Arabia and Israel. Regrettably, for most Arab and non-Arab states the Palestinian issue is just a pretext for benefitting themselves rather than to help find a reasonable and fair compromise to fulfill the needs of Palestinian people. In social media, we need more of this in-depth analysis of serious issues affecting the international community, as explained by the author on his blog.
Vicente Medina
Professor of Philosophy
Department of Philosophy
Seton Hall University
USA
Thank you for your kind words and insightful comments. In engineering vernacular, I believe this can be referred to as an overconstrained problem. The constraints include people's prejudices, memories of past hostilities, religious narratives, personal ambitions, greed of national and international players and the list goes on. Unless we can relax some of these constraints the peace will remain to be elusive. I am coming to believe that one of the ways of relaxing these constraints is to get more people interested and involved in the discourse, especially people with no baggage and no prior bias. Thanks again.