Dünya son çeyrek bin yılın büyüme hızını devam ettirebilir mi?
Sanayi devriminden bu yana küresel hasıla kat kat arttı ama yaratıcı motorlarımız sanki durdu gibi. Silkelenip kendimize dönmemiz lazım.
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Abonelik bedava. Reklam falan da yok burada. Yani bana para getirmeyecek ama abone olarak şevkimi arttıracaksınız. Manevi desteğinizi esirgemeyin.
İstediğiniz Paylaş opsiyonu yoksa, doğrudan linki kopyalayıp dilediğiniz yere gönderin.
-+-+-+-+
Küresel hasıla sanayi devriminden bu yana müthiş arttı ama otuz yıldır yerimizde sayıyoruz. Yerinde hayaller kurmayı bıraktık, saçmasapan şeylerin peşinde bir adım ileri iki adım geri sendeliyoruz. Önümüzde çok vahim meseleler var: azalan nüfus ve iklim değişikliği bunların ikisi sadece. Ben iyimserim. Çözeceğiz. Güzel şeyleri tasavvurdan vaz geçmeyelim yeter.
İki bin yılda artan dünya zenginliğini gösteriyor aşağıdaki grafik:
O grafiğin verilerini her seneki nüfusa bölerek kişi başına gayri safi küresel hasılanın (GDP PP) nasıl değiştiğini hesapladım:
Bu iki grafik üzerine üç gözlemde bulunacağım.
Gözlem #1 - İcattan önce tasavvur gelir
James Watt, buhar makinesinin patentini 1769'da aldı. O yıl kişi başı ortalama hasıla 1277 dolardı, 2020 ye kadar 16170 dolar oldu.
Kuşkusuz buhar makinaları ve ardından gelen sanayi devrimi sonucu dünyanın nasıl değiştiğini gösteriyor rakamlar. Ama nasıl oldu bu.
18. yüzyılda dünya nüfusunun belki %80'i tarımla uğraşıyordu. 1769'dan 2020'ye 13 kat büyüme, daha iyi tarımla değil, 1769'da hayali bile imkansız yeni ürünler tasavvur edip üreterek oldu.
O zamanın ölçüleriyle serveti on üçle çarpmak zaten mümkün değildi. Tek bir çiftçinin arazisi on üç kat büyütülür ama dünyadaki herkes için bunu yapmaya yetecek arazi yok. Aynı şey koyun ve davar için de geçerli. Farklı nedenlerden dolayı altın da yol değil.
O zaman yaşayanlara sorsaydık, bazıları sağlık ve daha uzun yaşam isterdi belki. Nitekim, ortalama yaşam süresi 1769'dan beri arttı ama 13 kat değil:
Artan yaşam beklentileri gayrisafi hasıla hesabına girmiyor zaten.
Elbette 1769'da yaşayan insanlar, buzdolabı, çamaşır makinesi, klima, motorlu taşıtlar, uçaklar, televizyon, YouTube vb. bugün bizim keyif aldığımız birçok şey önlerine gelse memnun kalırlardı. Nitekim onların çocukları torunları kaldılar da. Ama önce birilerinin bunları önce tasavvur edip sonra imal etmesi gerekti.
Yeni araçlarımızla inşa edebileceğimiz yeni şeyler hayal ederek başladık 1769'dan bu yana üretkenlik patlamasını başarmaya. Buhar gücü ile ne yapılabileceğini tasavvur edemezsek buhar makinesinin ne faydası var.
Gözlem #1 — Şekil 1, tasavvur gücümüzün nasıl büyüdüğünü gösteriyor.
Gözlem #2 - Tasavvur edemiyoruz artık
İkinci gözlem için ilk ikiyi kullanarak bir üçüncü grafik çıkardım. Bir önceki yıla göre hasıla farkını o yılki dünya nüfusuna bölersem, kişi başına yıllık ortalama küresel verimliliği temsil eden bir değer hesaplamış oluyorum. Yıllık rastgele sapmaları, 10 yıllık ortalamalar (moving averages) kullanarak düzelttim:
1990'lı yıllara kadar üretkenlik istikrarlı bir şekilde artmış, ardından ani bir yükseliş ve onun ardından duraklama. 1990'lerdeki ani yükseliş, daha önce üretken olan ulusların küresel üretim çabalarına katılmasından kaynaklanmaktadır. Çoğunlukla Çin'i kastediyorum ama sadece Çin'i değil.
Daha fazla insan 1990’larda üretime katılınca ortalama üretkenlik (=toplam hasıla/dünya nüfusu) haliyle yükseldi. Şimdiki duraklama endişe verici. Aynı seviyelerde dolanıyoruz. Yeni güzel şeyler hayal etmediğimizden böyle oluyor kanısındayım. Enerjimizi anlamsız uğraşlarla harcıyor, sıkıntılı buhranlarda bocalıyoruz.
Gözlem #2 — Kapsamlı hayaller kurabilme yeteneğimizi yitirdik.
Şekil 4 de bütün dünya için duraklama 2000 sonrası gözüküyor ama Batı için duraklama 1980 lerde başladı. 1980'lerden bu yana ızdırabı çekilen bu durum üzerine geçen yıl yazmıştım. Okumamışsanız tıklayın. Birçok nedenden dolayı sona ereceğini tahmin etmiştim orada ve o nedenler hala geçerli.
Gözlem #3 - Eski ritmimizi tekrar bulmak zorundayız
Performansımızı tekrar arttırmaya bizi zorlayan iki musibet var başımızda: (a) azalan nüfus; ve (b) iklim değişikliği.
Azalan nüfus
Çeşitli nedenlerle kadınlar artık daha az çocuk doğuruyorlar. Yıllık doğum sayısı bazı ülkelerde yıllık ölüm sayısının altına düştü bile bazı ülkelerde ve örnekler çoğalıyor. Aşağıdaki grafik Statista web sitesinden :
Dünya daha önce savaş ve kıtlık gibi arızi dönemler dışında uzun süreli bir nüfus azalma tecrübesi yaşamadı. O yüzden ne olacağını kimse bilmiyor. Mesele çalışan insanların azalması değil sadece. Hatta hiç değil. Geçen yüzyılın başlarında işçi sınıfının çoğunluğu erkekti ve kadınlar evde idi. Bugüne kıyasla nüfusun yalnızca yarısı üretkendi yani o zamanlar. Sıkıntı olmadı. Bizi bekleyen sorun, toplumlar içinde bakılması gereken yaşlı insan oranlarındaki eşi benzeri daha önce görülmemiş artma olacak. Elbette ki çalışanlar daha fazla üretme zorunda kalacak ama daha iyi teknolojiler ve artan otomasyonla bunu becereceğimize inanıyorum. Esas problem, sayısı artan yaşlılara bakma bedelini kimin ödeyeceği. Yani bu bir üretim değil dağıtım sorunu ve henüz bu sorun ile başa çıkabilecek sosyal araç ve mekanizmalar yaratabilmiş değiliz.
İklim Değişikliği
Sanayi devriminin yan ürünleri olan CO2 ve diğer sera gazı emisyonları, küresel iklimi değiştiriyor. Rekor sıcaklıklar ve sel kasırga kuraklık gibi musibetler rahatsız etmeye başladı bile sanki.
Kimileri sayımız azaldıkça iklim değişikliği hızının da etkileneceğini söyleyebilir. Bu faydalı bir düşünce değil. İnsan olmazsa tabii ki insan kaynaklı iklim değişikliği de olmaz. Biz de olmayız. Başka bir çözüm bulmak zorundayız
İnsanlık daha önce de zor dönemlerden geçmişti. Ben iyimserim ve mevcut zorluklarla da başa çıkmanın yollarını bulacağımıza inanıyorum. Büyük Duraklama yazımda bahsettiğim gibi bu iyimserliği destekleyen nesnel göstergeler var.
Gözlem #3 — Hattımızı düzeltip yola devam edeceğiz çünkü başka çaremiz yok.
Kısa Kısa
Bir çok ülkede eşitsizlik artıyor
-+-+-+-+ Gini katsayısı, gelir eşitsizliğini ölçen genel kabul görmüş bir parametre. Herkesin geliri aynıysa Gini katsayısı 0; bir kişi tüm mülke sahipse Gini katsayısı 100 oluyor. UBS Küresel Varlık Raporu'ndan Statista web sitesinin kopyaladığı aşağıdaki tabloya göre, dünyanın en eşitsiz ülkesi Güney Afrika imiş. Brezilya ona çok yakın ikinci sırada. En sağdaki yüzdeler 208 yılına göre değişimi veriyor. ABD, Almanya ve Güney Kore dışında, bütün ülkelerde eşitsizlik artmış bu tabloya göre.
UBS Raporuna göre Avustralya, Japonya'dan bir tık daha iyiymiş. UBS Küresel Varlık Raporu'nda Türkiye’nin Gini katsayısı yoktu. Dünya Bankası, 2021'de, Türkiye Gini katsayısını 44,4 olarak listelemiş. Dünya Bankası'nın farklı bir hesaplama yöntemi varmış gibi görünüyor çünkü aynı kaynakta 2018 Avustralya Gini katsayısı 34,3 (UBS Raporunda 54) olarak verilmiş. Türkiye için UBS Raporundaki cetvele denk düşen Gini katsayısını Avustralya için elimdeki bu iki sayı arasındaki oranı kullanarak ayarladım ve Türkiye Gini katsayısını 54/34,3 x 44,4 = 69,9 olarak hesapladım. Meksika’dan bir tık daha iyi.
Türkiye’nin yeni milyonerleri
UBS Raporu, Türkiye'deki eşitsizliğin artmaya devam edeceğini öngörüyor. Aşağıdaki grafik, ABD doları milyonerlerinin sayısında 2023'ten 2028'e öngörülen yüzde değişimi gösteriyor. Bu öngörüye göre Türkiye Tayvan'dan sonra ikinci sırada. Ülke ülke detay verilmemiş raporda. O yüzden, bu tahmini destekleyen veriler nedir bilmiyorum.
Elektrik üreticilerine niçin aynı fiyattan ödeniyor?
-+-+-+-+ Son paylaşımımdan sonra bir okuyucu, piyasa operatörünün1 elektrik üreticilerine niçin eşit olarak en yüksek teklif üzerinden ödeme yaptığını, niçin herkese teklif ettikleri fiyat üzerinden ayrı düzeylerde ödeme yapılmadığını sordu.
Bu konu, elektrik piyasalarının özelleşmesine başlanılan 1990'lı yıllarda tartışılıp karara bağlanmış. İngiliz enerji düzenleyicisi Ofgem (Gaz ve Elektrik Piyasaları Ofisi) tarafından 2012 yılında hazırlanan bir sunumda, ister en yüksek teklife göre her üreticiye aynı tarifeden ödensin, ister herkese kendi teklifi üzerinden ödensin, teorik olarak sonucun aynı olacağı öne sürülüyordu:
Bu konu ABD’de de tartışıldı. 2001’de yayınlanan bir makale, iki metodu karşılaştırıp herkese aynı tarifeden ödeme yapmanın daha doğru olacağı sonucuna varmış. Şu nedenler ileri sürülüyor makalede:
Teklif neyse onu ödeme, en düşük maliyetli üreticileri değil, piyasa fiyatını daha iyi tahmin edenleri ödüllendirecektir. Bu yüzden verimliliği arttıracak bir yöntem değildir.
Piyasa fiyatını tahmin için yapılan harcamalar müşterilere yansıtılır. Üstelik tahmin maliyetleri aşağı yukarı sabit olacağından etkileri büyük üreticiler için nisbeten daha küçük olur. Teklife göre ödeme yöntemi bu yüzden büyük üreticiler yararınadır ve rekabeti köreltir.
Büyük üreticilerin, aralarında anlaşarak sistemi manipüle etmeleri, herkese ayni değil teklife göre ayrı fiyat ödemesi yapıldığında daha kolay olur.
Bu konuyla ilgili Avustralya'da yapılmış bir çalışma bulamadım. Yukarıdaki tartışmalar yapıldığı zaman, tüm jeneratörlerin birbirine benzediğini (termik santraller) ve bu yüzden bu tartışmaların amacının jeneratörlerin sistem manipülesini önlemek olduğunu unutmayın. Kimse güneş ve rüzgarın sadece birkaç on yıl içinde nasıl en düşük marjinal maliyetli üreticiler haline geleceğini öngöremedi. 1990'lardaki elektrik jeneratörleri, durgun sularda tembel tembel yüzen büyük balinalardı ve 2010'larda pazara giren orkalara (güneş ve rüzgar jeneratörleri) karşı savunmasızdılar. Orkaların tembel balinaları nasıl perişan ettiğine dair bir açıklama için son yazımı okuyun.
Termik üretimdeki gerilemenin en büyük kaybedeni kömür oldu. Örneğin 2015 yılında 1.496 gigawatt (GW) yeni kömürlü termik santral inşa edilmesi öngörülüyordu. 2015'ten bu yana bu rakam 578 GW'a düştü; 2023 itibarıyla tüm yeni kömürlü termik santrallerin %56'sı iptal oldu veya ertelendi.
-+-+-+-+
En fazla askeri harcama yapan ülke ABD
Semafore, 18 Haziran 2024
ABD hükümeti, yüksek askeri harcamaların Çin Halk Cumhuriyeti saldırgan emellerinin kanıtı olduğunu iddia ediyor. Bunu derken, ABD, Avrupa Birliği'ni yeterince askeri harcama yapmadığı için eleştiriyor.
Halbuki, aşağıdaki grafik, Çin ve AB'nin askeri harcamalarının GSMH oranı olarak hemen hemen aynı olduğunu ve her ikisinin de dünya ortalamasının altında olduğunu gösteriyor. ABD ise, GSMH’nın %3,5'ini bulan askeri harcaması ile, hem Çin’in, hem Avrupa Birliği’nin, hem de dünya ortalamasının açık ara ile üstünde.
Çin'in dünya hakimiyeti düşlediğini sanmıyorum. Tam tersine, bu algıdan kaçınmak için ellerinden geleni yaptıklarını düşünüyorum. Bunun bir örneği, Mayıs 1999'dan beri İkinci Thomas Shoal'da duran karaya vurmuş Filipin gemisine Çin'in verdiği tepki. Substack'taki diğer bir sayfada bu konuda Çin’de yapılan tartışmalar aktarılıyordu. Orada, bazı Çinli entellektüeller, Filipinler’e hadlerinin bildirilmesi gerektiğini savunuyor; ancak Pekin yönetimi ihtiyatlı olmayı tercih ediyor.
YouTube
-+-+-+-+
Bu haftanın videosu, Murat Tepe’nin alanına giriyor. Matematik seviyorsanız, onu izlemenizi tavsiye ederim.
Oliver López Corona’nın Medium yazısında gördüm aşağıdaki şakayı.
Bu şakaya daha fazla insan gülse harika olurdu demiş yazar. Şakayı anlayıp güldüyseniz eğer, o zaman sanırım Ramanujan Toplamı’nı zaten biliyorsunuz ve aşağıdaki YouTube videosunu izlemenize gerek yok. Ama eğer merak etmişseniz bunun neresi komik diye, o zaman videoyu izleyin.
Günlük
-+-+-+-+
Kebap Sarayı
Geçtiğimiz Cuma günü Kebab Palace’dan takeaway kebap aldık. Yi tavuk şiş, Taylan Lahmacun ve Adana Kebap seviyor, Meliz’se Sucuklu Pide'yi. Ben hepsini severim. Ayrıca Margherita Pizza da sipariş ettik çünkü pizzaları da güzel oluyor. Kullanışlı bir online sistemleri var. İşte geçen cuma sipariş ettiğim şey. Dört yetişkin artı Eleanor için biraz fazla belki ama yemek siparişinin fazlası her zaman azından iyidir:
Karşılaştırma için fiyatları Türk lirası olarak ekledim. Aşağıda mekandan bir enstantane. Fotoğrafı siparişimi paketlerken çektim. Sol tarafta masalar da var onları çekmedim.
Bu da mangalları:
-+-+-+-+
Sunny Park Tadilat
İnşaat devam ediyor ama sona yaklaştık sanıyorum. Neredeyse bir yıldır bunun üzerinde çalışıyorlar. Neticenin bunca çabaya değeceğini düşünmüyorum. İşte en yeni hal böyle:
-+-+-+-+
Zika Fırını
Düzenli okuyucular Zika Fırını hakkında yazdıklarımı hatırlayacaktır. Yeni Japon sahipleri, Mr Zika’nın spesyalleri Boşnak Lepinya ekmeği ve börekleri yapmaya devam ederken menüye Japon tatlıları da eklediler. Kahve seçenekleri de çoğaldı. İşte kara tahtanın son hali. Kahve/çay seçeneklerinden bazıları hiç duymadığım şeyler
Önemli olan hala yoğun olması. Lepinya ve ekşi mayalı çavdar ekmeklerini seviyorum, kazanmaya devam etsinler.
Taylanlar’la BBQ
İstanbul’dan döndükten sonraki ilk BBQ. Maharetimizi kaybetmemişiz:
Eleanor büyüdü masamızı paylaşmaya başladı. Kuzu pirzolasını seviyor. Elinde tutması kolay olsun diye ızgara yapmadan önce kemikleri kazıyıp temizliyorum
Pascal Hagi
-+-+-+-+ Pascal mı yoksa Hagi mi, hangisi olduğunu çözemedim, telefon alarmı taklidi yapıyor.
Birileri sormuştu maruldan başka bir şeyler yerler mi diye.
Lorikeetler tohum yemiyor. Aslında onları sert tohumlarla beslemek zararlı çünkü onları yalayıp yemeye çalışırken dilleri zarar görüyor. Dilleri, tatlı, yapışkan nektar ve polen çıkarmak için kullandıkları bir fırça gibi.
Onlara öğütülmüş tahıl, ekmek kırıntısı, sakaroz ve bazı vitamin ve minerallerin karışımı olan lorikeet yemi alıyoruz. Her gece yatmadan önce yemeklerini hazırlarım:
Pascal ve Hagi evin içinde uyuyorlar. Geceleri onlar uyuduktan sonra taze yemlerini dışarıya koyup kapıyı kapatıyorum. Sabah kapıyı açınca kahvaltılarını yapmak için dışarı uçuyorlar. Dillerini önce suda ıslatıp yeme sokuyorlar. İki su kabı var: Biri Pascal için, diğeri Hagi için. Yem kabına iki kepçe yem koyarım. Bir oturuşta çok fazla yemek yemezler, ancak gün boyunca canları istediğinde yemeye devam ederler. Akşam yemden geriye kalanlar bunlar:
Okuduklarım
Ted Gioia, Substack sayfasında New York Times'a göre 21. yüzyılın en iyi 10 kitabının kısa değerlendirmelerini vermiş. Bunlardan birkaçını okumuşum zaten. İşte NYT'ye göre ilk 10. Okuduklarımı 1 (en zayıf) ile 5 (en iyi) arasında notladım:
(1) My Brilliant Friend by Elena Ferrante —- 5/5
(2) The Warmth of Other Suns by Isabel Wilkerson — ?
3) Wolf Hall by Hilary Mantel — 5/5
(4) The Known World by Edward P. Jones — ?
(5) The Corrections by Jonathan Franzen — 3/5
(6) 2666 by Roberto Bolaño — ?
(7) The Underground Railroad by Colson Whitehead — ?
(8) Austerlitz by W.G. Sebald — 4/5
(9) Never Let Me Go by Kazuo Ishiguro — 5/5
(10) Gilead by Marilynne Robinson — 3/5
Ken MacLeod, Işık Hızı Üçlemesi
Bu üçlemenin üçüncü kitabı geçtiğimiz günlerde çıktı ve geçen hafta bitirdim. Hikaye bizimkine benzer ama farklı bir evrende geçiyor. Dünyada üç büyük güç var: İttifak (İngilizce konuşanlar artı Hindistan eksi İrlanda ve İskoçya); Birlik (eski Avrupa Birliği, şimdi İrlanda ve İskoçya'yı da içeren devrimci 'ekonomik demokrasi') ve İşbirliği (Çin ve Rusya). Işıktan hızlı (FTL) seyahat 2020 civarında keşfedilmiş ama gizli tutuluyor. Londralı doktora öğrencisi Lakshmi Nayak, 2067 yılında kendi el yazısıyla yazılmış, içinde bir FTL uzay gemisinin nasıl inşa edileceğini açıklayan denklemlerin yer aldığı bir mektup alıyor ilk kitabın başında ve hikaye öyle devam ediyor.
Ken MacLeod'u yirmi yıl önce keşfettim. Wikipedia sayfası İskoçyalı bir bilimkurgu yazarı ve özgürlükçü sosyalist temalara sık sık gönderme yapan bir tekno-ütopyacı olduğunu yazıyor. Gençliğinde Troçkistmiş.
Girişimcilerin eşit fırsatlara sahip olduğu demokratik bir piyasa ekonomisi anlamına gelen sosyalist bir piyasa demokrasisinde geçer MacLeod’un romanları. Burada da Birlik ekoni düzeni için geçerli bu tanımlama.
AT Index
Geçen yazıda Avustralya ve Türkiye fiyatlarını karşılaştırmak için AT endeksi diye bir sepet yapmıştım. Bu sepet için 21 Temmuz fiyatları aşağıda Türk Lirası olarak görünüyor. Döviz kuru, 1AUD=22.08TRY.
AT endeksi bu hafta 1.48. Yani, sepetteki ürünler bazında, Avustralya, 48% daha pahalı. Aradaki fark, iki hafta öncesine göre biraz kapanmış.
Kullandığım veri tabanı ve yazılımları github’dan indirebilirsiniz isterseniz.
Avustralya’daki AEMO’nun Türkiye muadili bildiğim kadarı ile EPDK. EPDK ödemeleri nasıl yapıyor bilmiyorum. Benim Avustralya' için yazdığımdan farklı bir mekanizma işliyorsa Türkiye’de, bilen okurlar lütfen yazsın.
New York Times tarafından en iyi 100 kitap listesinde gösterilen Beni Asla Bırakma kitabını okudum, pek beğenmedim açıkcası, benzer konuları işleyen daha tatmin edici eserler okumuştum.Dünyanın öte yakasına selamlar...