Politikanın Karşı Konulamayan Sahteliği: 2024 ABD Seçimlerine Yabancı Gözüyle Bakış
Bence önemli olan Trump ve Harris arasındaki farklılıkların ne olduğu ya da fark olup olmadığı değil, onlara oy veren kitlelerin beklentileri ve toplumdaki kutuplaşma
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Abonelik bedava. Reklam falan da yok burada. Yani bana para getirmeyecek ama abone olarak şevkimi arttıracaksınız. Manevi desteğinizi esirgemeyin.
-+-+-+-+
Dört yılda bir dünya futbol maçı seyreder gibi ABD başkanlık seçimlerini izler oldu. Bu yıl yarış öncekilerden daha çılgın. Amerika dışından bakınca, belki de dışardan baktığım için, her iki seçenek aynı derecede akıldışı ve neredeyse gerçeküstü görünüyor. Trump’ın sahtekarlıklarını herkes bilir ve kabullenir oldu. Şaşırtıcı olan bu konuda kendisinin de rahat olması; neredeyse bunu bir erdem haline getirmiş durumda. Kamala Harris açık söz ve dürüstlük iddiasında ısrarlı; onu savunanlar öyle diyor ama ben emin değilim.
Bu ikiliyi Amerikan seçmeni için bir ‘Hobson’ tercihi olarak gören Caitlin Johnstone (Adelaide'den yazan bir başka Substack’cı) ile aynı fikirde değilim. Johnstone, iki adayı da "İmparatorluk" hizmetkarları olarak etiketliyor ve esas değişmez şey imparatorluğun bekası olduğu için kimin başkan olacağının önemli olmadığı iddiasında. Aslında, Türkiye’deki tartışmaları takip edebildiğim kadarı ile, çoğu Türkiye entellektüeli, benzer düşünüyor.
Bence iki seçenek aynı değil ve muhtemel sonuçları farklı olacak. Adaylar önemli konularda aynı görüşlere sahip olsalardı bile (ki öyle değil aslında), yine de ABD nüfusunun tamamen farklı kesimlerini temsil ediyorlar ve seçenler seçilenlerin iktidar icraatini etkileyecek. Politikacılar seçmenlerinin görüşlerinden etkilenirler. Seçmenlerine verdiği sözleri tutarlar demiyorum ama, tamamen aksine de hareket etmez ve en azından icraatlerini kılıfına uydurmaya çalışırlar; bu da farklı icraatlere yol açar.
Belki size garip gelecek ama kendimi Trump kampına biraz daha yakın hisseder gibiyim. Dolandırıcının ‘mert’ olanını sevmek gibi. Destekçilerinin çoğu eminim Trump'ın ne kadar kalpazan olduğunu biliyor ama yine de ondan yanalar. Profesyonel güreşe benziyor bu aslında. Kimse pro wrestling’i kıran kırana mücadele edilen gerçek bir döğüş gibi görmez ama yine de zevkle seyreden çoktur. Sektör göstermelik olduğunu kabul ettiği ve olmadığı bir şeymiş gibi davranmadığı için bence.
Hiç dayanamadığım şey, bir yandan vurdum duymaz bir yüzsüzlükle yalan söylerken öte yandan herkesten daha dürüstmüş gibi davranmak. Mesela, bu yüzden New York Times aboneliğimi iptal ettim. Bu gazete artık eskisi gibi değil. Sayfalarında yeterince gerçek haber yok, kibirli önyargı ve sinsi propagandayla yoğrulmuş "haber kisveli" propaganda var.
Trump vs. Harris yarışmasına dönecek olursak, seçenekleri aydınlatma açısından geçen ayki en anlamlı olaylardan biri Cheney ve Gonzalez’den gelen Harris desteği idi. Matt Taibbi'nin Substack'ından alıntı yapıyorum:
Eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney, eski Başsavcı Alberto Gonzalez ve 200 diğer Cumhuriyetçi, Kamala Harris'i desteklediklerini açıkladılar. George W. Bush'un Adalet Bakanı olarak 2009 senesinde işkenceye izin veren o mahut belgeyi imzalayan ve Cenevre anlaşmasındaki insan haklarını savunan maddeleri reddeden Gonzalez, Donald Trump'ı "Hukukun üstünlüğüne yönelik tehdit” olarak niteledi.
Cheney ise, Trump'ın yalan ve şiddet kullanarak iktidarda kalmak istediğini söyledi. Unutmayalım, Cheney, "geliştirilmiş sorgulama" teknikleri uygulayan ve devlet işlerini Özel Planlama Dairesi gibi hukuk dışı mekanizmalar aracılığıyla yürütmeye çalışan biriydi. Yalanları çılgınca ve düşüncesiz değil, korkunçça planlanmış ve etkiliydi. Hiç bir delil olmadan, Saddam Hüseyin'in "aktif olarak nükleer silahlar peşinde olduğunu" veya "Saddam ile El Kaide arasında on yıl öncesine dayanan üst düzey temaslar olduğunu" söylemek gibi. Trump'ın yalanları ile Cheney'nin yalanlarını karşılaştırmak, bir osuruktan çıkan gazla koskoca bir metan gezegenini kıyaslamak gibidir.
Cheney bahsi geçince, gazeteci Ron Suskind'in 2002'de üst düzey bir Beyaz Saray Danışmanı ile yaptığı konuşma aklıma geldi:
Benim gibiler, Beyaz Saray Danışmanı’nın "gerçeklik-tabanlı topluluk dedikleri bir toplulukta" imiş ve biz, "problemlere gerçekliği gözlemleyip mantıklı düşünce uygulayarak çözüm bulunacağına inanan" insanlarmışız. Ben ne dediğini tam kavramasam da başımı sallayıp aydınlanma ve ampirizm hakkında bir şeyler mırıldandım. Sözümü kesti. "Dünya artık böyle işlemiyor" diye devam etti. "Artık biz bir imparatorluğuz ve kendi tavrımızla kendi gerçekliğimizi yaratırız. Başkaları bu gerçekliği - sizin yapacağınız gibi sağduyulu bir şekilde - incelerken, biz tekrar icraate geçer, yeni gerçeklikler yaratırız. Biz tarih yaparız, siz bizim yaptıklarımızı incelersiniz. (New York Times Dergisi, 17 Ekim 2004)
O zamanlar, New York Times hâlâ gerçek bir gazeteydi ve bu makaleyi yayımladı. O zamanlar George W. Bush başkandı ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney’di. Obama yönetimi daha sonra aynı düşünceleri benimsedi ve bu emperyal kibir partizanlık dışı devlet politikası haline geldi. Bu görüşün başlangıc mesnedi, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra ABD'nin tartışmasız küresel hegemon olduğu dünyaydı. O şartlar altında belki İmparatorluk benzetmesi yerindeydi. Ancak tarih bize, imparatorlukların zirveye ulaştıkları zaman çökmeye de başladıklarını öğretiyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü, 16. yüzyıldaki "Muhteşem Yüzyıl"ın hemen ardından başladı. Osmanlının tamamen çözülmesi beş yüzyıl sürdü gerçi ama, başlayan süreç geri döndürülemezdi.
Görünüşe göre ABD “imparatorluğu” da farklı görünmüyor sadece belki süreç biraz daha hızlı işliyor. Emperyal yaverin yukarıda Susskind’den aktardığım sözlerinin üzerinden yalnızca yirmi iki yıl geçti ama durum çok değişti. Bugün ABD'nin askeri harcamalarının hâlâ diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla olmasına rağmen yine de artık kimse tartışılmaz bir ABD hegemonyasının mevcudiyetinden bahsetmiyor:
Aslında ABD bugün ordusuna Soğuk Savaş döneminde olduğundan daha fazla para harcıyor. O zamanlar ABD sadece Sovyetler Birliği'ni kontrol altına alma çabasındayken, şimdi tüm dünyayı yönetme ihtiyacı hissediyor. Unutmayın, Soğuk Savaş yalnızca otuz yıl kadar sürdü ve üstelik başladığında ABD zengindi. Bugün trilyonlarca dolar borcu var ve mevcut harcama seviyesinin öngörülebilir bir sonu yok.
Bu, ABD ekonomisine zarar veriyor ve büyük rahatsızlık yaratıyor; Chris Hedges, birkaç hafta önce incelediğim kitabında bunu çok güzel anlatıyordu. Trump işte bu rahatsızlığın bir ürünü. Destekçileri acıyı hissediyor; her şeyin dağıldığını, merkezin tutunamadığını görüyorlar. Sebeplerini tam olarak anlamıyorlar ama düzeni suçluyorlar. Kusurlarına rağmen Trump'ı destekliyorlar çünkü o bu düzenin bir parçası değil.
Tekrarlıyorum, Trump aşikarane sahte ve güvenilmez olduğundan, ne pozisyon alacağı tahmin edilemez bir joker gibi. Öte yandan hepimiz Harris'in başkanlığından ne bekleyebileceğimizi biliyoruz: Bush, Obama ve Biden yıllarındaki politikaların belki de daha hızlanarak devamı.
-+-+-+-+
Kısa Kısa
Elon Musk: Uyduların Kralı
Uzaydaki aktif uyduların yarısı Elon Musk'a ait. Yaklaşık 7.300 aktif uydudan 3600’ı, onun şirketi Starlink'e ait. Aşağıda grafik 16 Eylül 2024'teki Starlink uydularını gösteriyor.
-+-+-+-+
Nükleer Enerji: Geleceğe Dönüş
Washington Post, 20 Eylül 2024
Şu anda nükleer enerji için araştırılan “yeni” fikirlerin çoğu aslında 1970'lerde icat edildi. Örneğin Bill Gates'in finanse ettiği Natrium projesindeki sıvı sodyum döngüsü kullanarak buharı ısıtma konsepti o zamanlar geliştiriliyordu. 1979 yılında başladığım kendi doktora tezim, bu tür nükleer santrallerdeki ısı transferi ve akış dengesizliklerinin simülasyonu ve kontrolü üzerine idiydi. Ancak tüm bu ilerlemeler, Three Mile Adası kazası sonrası durdu.
Three Mile Adası kazası, hızla kontrol altına alındı (hiçbir ölüm olmadı ve tesis yeniden açılıp 2019'daki son kapanışına kadar elektrik üretmeye devam etti) ama 1979 senesindeki o kaza, en azından ABD’de, yeni nükleer enerji projelerine olan ilgiyi azaltmak için yeterliydi.
İlginç bir şekilde, Three Mile Adası, artık Microsoft'un yapay zeka sunucularına elektrik sağlamak üzere tekrar işletmeye açılacak. Resmi onay alınırsa, tesisin 2028 yılına kadar tadilattan geçip yeniden açılması ve Microsoft için 835 megawatt enerji üretmesi planlanıyor. Plan gerçekleşirse, Three Mile Island, bir kere kapandıktan sonra faaliyetlerine geri dönen ilk ABD nükleer santrali olacak. Projenin sahibi-işletmecisi Constellation şirketi, Microsoft’tan 1,6 milyar dolar alacak ama bu yeterli değilmiş. Projenin hayata geçmesi için, Biden’ın 2022 Enflasyon Azaltma Yasası ile gelen vergi indirimleri şeklindeki federal sübvansiyonlar gerekecek.
Bu haberde ilk öne çıkan şey, yapay zeka sunucularının ne kadar elektrik düşkünü oldukları. Bir nükleer enerji santralinin tüm üretimi, yalnızca tek bir şirket, Microsoft'un yapay zeka operasyonları için sarfedilecek. Aynı şekilde, Google'ın CEO'su Sundar Pichai’nın doğruladığına göre, Google da küçük modüler nükleer reaktörler (SMR'ler) kullanarak kendi santrallerini inşayı planlıyor.
Benim bir diğer gözlemim nükleer enerjinin hala ne kadar pahalı olduğu. Tesisin tüm üretimi için garantili bir müşteri olmasına rağmen, kilovat başına 1.916 dolarlık bir kaynak mevcut bir nükleer tesisin yeniden işletmeye alınmasına yetmeyip devlet sübvansiyonu gerekiyor.
Simülasyon Hipotezi hakkında daha fazla bilgi
Son yazımdan sonra, daha fazla okumak için materyal sunmamı rica etti bir arkadaş.
Orijinal Nick Bostrom argümanını doğrudan okuyabilirsiniz: Bostrom, N. (2003). Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyoruz? The Philosophical Quarterly, 53(211), 243–255. https://doi.org/10.1111/1467-9213.00309
Daha felsefi bir yaklaşım için David Chalmers'ın kitabını öneriyorum: David J. Chalmers (2022). Reality+: Virtual Worlds and the Problems of Philosophy. Penguen.
İşte Chalmers'ın kitabıyla ilgili yakın tarihli bir eleştirel makale: Crane, T. (2022). " Taking Simulation Seriously": Tim Crane reviews Reality+ by David Chalmers. The Philosopher, 110(2).
Günlük
Kahvaltı Evrimi
Uzun yıllar çektim hemoroidlerimden. Bunu sık seyahat etmeye bağladım. Sabahın erkenden uçuşlar ve gece geç saatlerde dönüşlerin olduğu yurt içi yolculuklar bile rutinimi bozuyordu. Bazı yurt içi seyahatlerde aynı zamanda saat dilimi de değişirdi. Mesela madencilik sektöründe çalışırken düzenli olarak ziyaret ettiğim Perth ile Brisbane arası iki saat. ABD veya Avrupa gibi yerlere seyahatlerde insanın gecesi gündüzüne karışıyordu.
Yaklaşık on beş yıl önce bir meslektaşımla ABD'deydim. Otelde kahvaltı yaparken, mısır gevreğinin üzerine cebinden çıkardığı bir naylon poşetten beyaz, pul pul bir şeyler serptiğini fark ettim. Bana bunun sillium kabuğu (Psyllium Husk — P sessiz) olduğunu ve barsaklara iyi geldiğini söyledi. Avustralya'ya döndüğümde mahalledeki süpermarketten satın alabileceğimi gördüm. Doğru dozu bulmak için birkaç denemeden sonra, müdavisi oldum. İstanbul'a ya da başka bir yere giderken yanıma alırım.
Barsakların düzenli çalışır olmasının önemini küçümsemeyin. Sillium Kabuğu bana iyi geldi ve hemoroidlerim de ortadan kalktı.
Kahvaltı müsli tabağımın içine eklerdim psilyum kabuğunu. O zamanlar sabahları daha çok yiyordum. İşte bir zamanlar Cumabric blogunda yazdığım malzemeler (sayfa gitmiş ama metin ve fotoğraflar hala bilgisayarımda duruyor).
Hazırlama (on beş sene önce yazdığım metinden aktarıyorum):
Karabuğday, darı, yulaf, çörek otu ve kuru meyveyi bir kasede karıştırıp bir gece önceden süt ekleyin. Bir gece buzdolabında dinlenmeye bırakın.
Sabah tavada biraz keten tohumu kavurun ve kasenin üzerine serpin.
Çeşitli tohumlar ve kuruyemişler ekleyin; ceviz, badem, fındık, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği ve haşhaş tohumu
Taze meyve, genellikle bir elma (veya armut), bir kivi meyvesi, bir çarkıfelek meyvesi, pençe ve bir muz ekleyin
Bol miktarda doğal yoğurt
Yoğurt üzerine cömert bir porsiyon bal daha
Biraz tarçın ve kuru üzüm
Dediğim gibi, faydasını öğrendikten sonra yukarıdaki tabağa bir kaşık da sillium kabuğu eklemeye başladım.
Yaş ilerledikçe kalori alımımı azaltıyorum. Normal müsli tahılları yerine, sillium kabuğu ve tohum karışımından oluşan bir harmanım var:
Nasıl göründüklerini görmek istiyorsanız:
ve kutuya girince:
ve karıştırdıktan sonra:
Bu harmandan bir yemek kaşığı kadar kaseye koyuyorum, üstüne bir salatalık, elma ve bir muz dilimliyorum; sonra yoğurt, ve üzerine az yağlı süt. Son dokunuş olarak da bir tutam zerdeçal. Siyah çayla (demlikte demlenmiş Dilmah Seylan Çayı) beraber yiyorum.
Brisbane Toplu Taşıma artık neredeyse ücretsiz
Birkaç ay önce Queensland Eyalet Hükümeti, tüm toplu taşıma araçlarının (otobüs, feribot ve tren) 50 sent olduğu bir deneme süresi başlattı. Geçen hafta bu kalıcı hale geldi. Bizim yerden şehre ulaşım eskiden 4 dolar iken şimdi 50 kuruş. Ekim ayı sonunda seçim var, muhalefet ucuz bilet politikasını değiştirmeyeceği sözünü verdi. Elli sentlik ücretler kalıcı olacak gibi görünüyor.
Yukarıda üniversite ana otobüs terminalindeki otobüsler görüyorsunuz. Hangi otobüse binerseniz binin, biletler 50 sent.
You Tube
Sabine Hossenfelder yapay zekanın küresel kurumları (hükümetler, bankalar, üniversiteler ve daha fazlası) pek yakında ele geçireceğini öngören bazı ‘uzman’ları hedef alan ve özellikle bu uzmankardan biri olan Harari’nin görüşlerini eleştiren bir video yayınladı. Yuval Noah Hararı, yeni kitabını satmak için her podyumda görünür oldu son günlerde. Kitabı Nexus, halkı yapay zekanın tehlikeleri konusunda eğitmeyi amaçlayan bir kitapmış. Ancak Dr. Hossenfelder pek etkilenmiş görünmüyordu. Ne dediğini özetlemeyeceğim, video kısa zaten.
Harari'nin ilk kitabını, Sapiens, beğenmiştim. İkinci kitabını yüzeysel ve sanki biraz aforizmalar derlemesi gibi buldum. Yer yer akıllıca pasajlar vardı ama bir süre sonra yorucu gelmeye başladı. Yapay zeka hakkındaki yeni kitabını okumadım ama YouTube'da onun hakkında konuşmasını dinledim (onun da yarısını dinleyebildim ancak). Zeki bir insan olduğu için usturuplu konuşuyor ama yine de bu konulardaki cehaleti belli oluyor. Kitabını satın almam veya okumam için beni motive etmeye yetmedi.
Pascal Hagi
Pascal, (ofis olarak onlarla paylaştığım) odalarından çıkıp çıkmayacağına karar vermeye çalışıyor. Sonunda içeride kalmaya karar verir.
Ve içeride meşgul oldukları şey de bu, yumurta kartonlarını parçalamak. Kitaplığımın alt rafına yumurta kartonlarını koymazsam kitaplarımın içine girmeye çalışıyorlar. Yumurta kartonunu bir zarfa koydum. Bu onları yaramaz bir şey yaptıklarına ikna ediyor ve ekstra bir şevkle didikliyorlar.
Ne Okudum
-+-+-+-+
A Fatal Grace, Louise Penny
Geçen ay Still Life'ı okudum Louise Penny’den. A Fatal Grace, aynı serinin ikinci kitabı ve yine Quebec'te Three Pines diye kurgusal bir kentte geçiyor.
Penny, kitapları için sıra dışı cinayet yöntemlerini seçmeyi seviyor. Still Life’da kurban eski tarz bir ok ve yay ile vurulmuştu. Fatal Grace'de katil, Three Pines Noel Günü körling (curling) maçı sırasında yüksek voltaj kullanarak öldürüyor kurbanını.
Soruşturmayı Surete Başmüfettişi Armand Gamache yürütüyor yine. Geçen ay ilk roman hakkında yazarken belirttiğim gibi Gamache, diğer polisiye romanların çoğundan farklı olarak kırık bir karakter değil. Şefkatli ve bilge bir aile babası. Bu ikinci kitapta, geçmişine dair daha fazla bilgi ediniyoruz.
Cinayet kurbanı Bayan CC Poitiers son derece sevimsiz bir kişi olarak sunuluyor. Kötü bir anne, kötü bir eş, vicdansız bir iş kadını ve zalim bir insan olarak tasvir edilen kurbanın hiçbir telafi edici özelliği yok. Aslında bazı karakterizasyonlardaki bu gibi sığ tiplemelerin her iki kitabın da genel kusuru olduğunu düşünüyorum. Bazı karakterler derin nüanslarla iyi geliştirilmişken, diğerleri mükerrer konuşma ve davranış kalıplarıyla, düz, iki boyutlu karikatürler olarak sunuluyor. Daha sonraki romanlarda karakterlere, özellikle Three Pines meskunlarına, biraz daha fazla gelişim alanı tanınır umuyorum.
AT Index
Temmuz ayında, Avustralya (AU) ve Türkiye(TR) fiyatlarını karşılaştırmak için AT endeksi diye bir sepet yapmıştım. Bu sepet için 28 Eylül fiyat kıyaslaması aşağıda Türk Lirası olarak görünüyor. Döviz kuru, 1AUD=23.59TRY.
AT endeks grafiği aşağıda son üç aydaki durumu gösteriyor. Bu histogramdaki sütun yüksekliği, o tarihte, Avustralya fiyatlarının Türkiye fiyatlarına oranını gösteriyor. Eğer fiyatlar eşit olsaydı, sütun yüksekliği 1,00 olurdu.
Kullandığım veri tabanı ve yazılımları github’dan indirebilirsiniz isterseniz.