Kes-Yapıştır Operasyonu
İki hafta önce ufak bir cerrahi operasyon geçirdim. Erkek nüfusunun yaklaşık dörtte birinin maruz kalabilecekleri bir arızayı tamir etmek için.
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
Diğer hikayeler:
Westinghouse eVinci mikroreaktörü hakkında son haberler ve benim yorumum
Türkiye’nin gerçek beka sorunu: İç Anadolu’nun çölleşmesi hakkında yeni veriler
Gareth Powell’in yazdığı ‘Savaşın Közleri’ kitabı hakkında notlarım
-+-+-+-+
Geçen yıl kasık üzerinde yumurta şeklinde şişkinlikler fark ettim. Acı yok, sadece rahatsız ediciydi. Dr. Wall şüphemi doğruladı: iki taraflı kasık fıtığı.
Kasık fıtığı, iç yağ veya bağırsakların karın duvarındaki zayıf bir noktaya taarruzu. Bu zayıf nokta, erkeklerde kasık kanalı oluyor. Bu kanal, erkek bebekteki testislerin karından testis torbalarına inerken geçtikleri yoldur. Testisler indikten sonra kasık kanalı kapanır. Bu faaliyet normal olarak doğumdan sonraki birkaç ay içinde olur biter. Kapanmazsa veya tekrar açılırsa fıtık olursunuz. Yani kasık fıtığının iki ana nedeni var: doğuştan gelen bir kusur ve yaşlılık. Bu yüzden de fıtık sıkıntısı çekenlerin yaş dağılımı, 5 yaş civarında ve 70 yaş civarında iki tepe yapan iki modlu bir dağılım. Ben hangi tepeye yakın olduğumu biliyorsunuz. İhtiyarlar tepesi daha yüksek. Yaşla birlikte zayıflayan karın kasları, bağırsakların ağırlığını taşıyamaz hale gelirse bağırsaklar aşağı ve dışarı doğru bastırır, buna da fıtık denir. Düşündüğünüzden daha sık raslanan bir illet. Kasık fıtığı, yaşamları boyunca erkeklerin yaklaşık %25'ini etkiler diyor istatistikler. Kadınlar için bu rakam %2 imiş.
Google'da "kasık fıtığı" diye aratırsanız pek çok görsel bulursunuz. Bazılarına bakması bile acı verici. Benimkiler daha başlangıç aşamasındaydı ve ayakta durduğumda zar zor farkedilip yattığımda tamamen kayboluyorlardı. Doktor Wall, kendi başına iyileşmezler dedi; bırakırsam büyümeye devam edecekler ve bir gün ameliyat gerekecekti. Hâlâ sağlığım yerindeyken erken davranmanın daha iyi olacağını düşündüm.
Taylan ve Yi'nin önerilerini alıp Dr Wall’a gittim tekrar ve onunla beraber cerrah olarak Dr Joy Chakraborty'yi seçtik. Geçmişte, GP1 size bir sevk mektubu verirdi ve siz de seçilen cerrahın ofisini arar, sevk mektubunu teslim eder ve randevu alırdınız. Bugünlerde sevk, cerrahın ofisine gönderilen bir e-posta. Sonra cerrah sizi arıyor randevu için.
Kasım ayında Dr Chakraborty'yi gördüm. İşlem basit ama yine de riskler var dedi ve riskleri sıraladı. Ameliyat olmazsam ne olur diye sordum. Önce muhtemelen bir şey olmaz ama sarkma artarsa bağırsaklarınız sıkışır ve sonra ölebilirsiniz. Bu bir kaç ayda olmaz, hatta sizin başınıza hiç bir zaman gelmeyebilir ama olabilir de.
Ben ameliyata karar verdim ve 17 Ocak tarihini seçtik.
O gün gelene kadar ameliyatı düşünmemeye çalıştım. Ayın 17'si Çarşamba günü, talimat verildiği gibi, sabah 6:15'te hastanedeydik. Önce anestezistin gereksinimi olan EKG'yi çektiler. Daha sonra, bir gün önce çevrimiçi kabul formunu doldururken yanıtladığım soruların aynısını tekrar soran bir hemşire ile görüştüm: Astım hastası mıydım? Ağzımda takma diş var mıydı? Dişlerimin kaplaması mı vardı? Diyabet? Daha önce kalp sorunları yaşadınız mı? ... Daha sonra ameliyathane yakınında bir odaya gittik ve orada tüm kıyafetlerimi çıkarıp hastane önlüğü ve şeffaf pamuklu bir malzemeden yapılmış bir don verdiler. Giydim ve karyolaya yattım.
Meliz hâlâ yanımda. Beklerken başka bir hemşire aynı soru listesinden sorguladı: Astım hastası mıydım? Takma diş ya da dişlerde kaplama var mı? Şeker hastalığı? Geçmişte kalp sorunları yaşadınız mı? ... Daha sonra, hemşire karyolamı itip ameliyathanenin hemen dışındaki ameliyat öncesi bekleme odasına götürdü. Meliz'den orada ayrıldık. İçeride iki hemşire bekliyordu. Kimliğimi belirlemek için ismimi, doğum tarihimi sordular, sonra da orada olma sebebimi sordular. Sanırım önceki hemşire yanlış adrese getirmişse, yanlış hastanın yanlış organı kesilsin istemediler. Doğru odada doğru hasta olduğumu belirledikten kısa bir süre sonra anestezist geldi ve onunla birlikte aynı soruların tekrar üzerinden geçtik. Astım hastası mıydım? Takma diş, kaplama? Diyabet? Geçmiş kalp sorunları yaşadınız mı? ... Dişlerimin kaplama olup olmadığını neden umursadığını sordum. Standart prosedürün bir parçası olarak soluk boruma boru soktuklarında diş kaplamalarını zedelemeyelim diye dedi. Anestezist koluma serum kateteri yerleştirmeye çalışıyordu. Ne yazık ki, vücudum suya doymuş olduğunda bile damarlarımı bulmak zordur. Ameliyat öncesi oruç şartlarında2 , iyice içe çekilmiş damarlar tüm çabalara rağmen iğneyle buluşmayı reddetti. Sonunda anestezist serum kateterini elimin üstüne taktı.
Cerrah Dr Joy girdi o anda ve 'yanında getirdin inşallah?' diye sordu. Bana fıtıklarımı yanımda getirip getirmediğimi sorduğunu fark ettim. Daha sonra bunu komik bir şaka olarak Meliz'e anlattığımda, belli ki cerrah da senin mizah anlayışında dedi.
Evet, dedim cerraha, evde bırakamadım, geldiler benimle. Tekrar inceledi ve sağ fıtığın Kasım muayenesine göre sanki büyüdüğünü ve ameliyatın doğru karar olduğuna tekrar kani olduğunu söyledi. Hemşire yatağımı tiyatro salonuna doğru itecekti ama cerrah bana sordu, yürür müsün diye. Hemşire (o sırada sadece tek hemşire kalmıştı) hastanın yürümesinden pek memnun değildi ama itiraz etmedi. Yataktan kalktığım için ben mutluydum. Kapıdan geçerek tiyatro salonuna girdim ve ameliyat masasına tırmandım. Cerrah kollarım için iki kol dayanağı getirdi ve bir espri yaparak buranın birinci sınıf ameliyathane olduğunu ve kol dayanağı için yandaki hasta ile mücadele etmeme gerek olmadığını söyledi. Daha sonra anestezist bu kötü şaka buradan hatırlayacağın son şey olabilir çünkü kateterine sakinleştirici sıvıyı bağladım dedi ...
... Ameliyat sonrası büyük bir koğuşta bir yatakta ağzım kupkuru uyandım. Bir hemşireden su istedim.Yarım saat kadar orada yattıktan sonra götürdüler odama. Yolda Meliz geldi, her şey yolunda dedi. Cerrahla görüşmüş, sorunsuz, başarılı bir ameliyat olmuşmuş.
Tek kişilik oda vermişler. Meliz ve ben bütün öğleden sonra sohbet ettik. Meliz daha sonra her zamankinden çok daha konuşkan olduğumu söyledi.
Sık sık yürümeye teşvik edilirken neden eve gidemediğimi merak ettim. Bir hemşire, idrar sorunları gibi ameliyat sonrası komplikasyonların izlenmesi gereği dedi.
Taylan, Yi ve Eleanor geldi. Faruk, Mürşide ve kayınvalidem de geldiler. Odaya sığmadık, salona taşındık. Eleanor değişik bir yerde olduğu için çok heyecanlıydı. Mürşide, Faruk'un (kocası) çimlerimi biçtiğini ve kenarları düzelttiğini söyledi. Apartmanlarda yaşayan okuyucular bunun değerini takdir etmeyeceklerdir. Özellikle Brisbane'de bu mevsimde, bir gün yağmur, diğer gün tam güneş, çimlerin çılgınca büyüdüğü günlerde birilerinin çimenlerinizi biçmesi çok büyük lütuf.
Misafirler gitti, Meliz kaldı. Akşam yemeğinde tatsız ama besleyici (yersen) haşlanmış balık ve sebzeler getirdiler. Bir süre sonra Meliz de gitti. Biraz televizyon seyredeyim dedim ama uykum geldi. Gecenin 3'ünde yakındaki bir odadan gelen acı bir çığlık uyandırana kadar uyudum.
Bağıranı ertesi gün gördüm, çok yaşlı bir gazi havası vardı. Bu hastane aynı zamanda emekli askerlere bakmaya yetkili bir hastane. O da onlardan biri olabilirdi. Her neyse, bir süre uyumaya çalıştım, sonra kalktım ve kendime bir fincan kahve alıp Kindle'ımı okudum.
Meliz sabah geldi. Kahvaltımı o geldiğinde yaptım. Yulaf lapası, kuru erik, bir elma, bir dilim kızarmış ekmek ve Vegemite3. Daha sonra birlikte hastane bahçesinde yürüyüşe çıktık. Saat 11 civarında cerrahın asistanı gelip beni muayene etti. Her şey iyi dedi. Ameliyatın başarılı geçtiğini ve bir sorun beklemediğini söyledi. Ona karnımda neden iki delik olduğunu sormayı unuttum. Sanırım biri kamera için, diğeri robotik araç girişi için ama kesin teyit iyi olurdu. Bana içeriye konan yamaların fotoğraflarını gösterdi. İnsan vücudunun içinden fotoğrafları sevmezsiniz bakmayın.
Fotoğraflar, cerrahın robotik kıskaçları kullanarak ne yaptığını izlediği aynı kamera tarafından çekilmiş. Küçük gözenekli bir ağ. Vücut onun üzerine doku kuruyormuş.
Asistan Justin, Taylan'dan birkaç yaş gençti. Genel cerrahi alanında uzman olmak için, beni ameliyat eden cerrahın yanında staj yapıyormuş. İyi miyim dedim. İyisin dedi. Hastanenin taburcu kağıtlarını imzaladı ve eve gittik.
On gün oldu. Ağrım yok ama alt karın bölgemi zorlayacak hareketlerden kaçınıyorum. Otururken ve kalkarken karnımı düz tutmak için bacaklarımdan ve kollarımdan destek alıyorum.
Her gün yürüyorum. Güneşli günlerde, gölgesi bol olan Griffith Üniversitesi kampüsünde ve Toohey ormanında yürüyorum. Biraz tırmanış var yolda ama o da bir anlamda antreman. İşte o rampanın tepesindeyim.
Kuan’dan Pirleri Niyaz Ederiz dinliyordum Spotify'da. Yukarıdaki selfide arkamda gördüğünüz merdivenleri çıkarken çok faydalı oldu. Düm tek düm tek davulun her vuruşunda bir sallanıp bir sonraki basamağa atlıyordum. Bazı öğrenciler de aşağı iniyordu, selamlaştık.
Gelecek nesiller görsün öğrensin diye o yürüyüşümü evde kaydettim. Kitaplığın üzerindeki örtünün işlevi en üst sıradaki kitapları Pascal ve Hagi'ye karşı korumak.
İki hafta boyunca araba kullanmamam söylendi. Karın dikişleri, sürücülerin frene basma hızını etkilermiş. Ayrıca altı hafta boyunca da büyük ağırlıklar taşımayacağım.
İşte bu benim çift taraflı fıtık ameliyatı hikayem. Şimdi oldu iyi oldu, On sene sonra olmak zorunda kalsaydım, daha bir külfet olurdu.
Öte yandan sizi uyuttukları her operasyon, o uykudan uyanamama olasılığını da içerir. Sayılı günümüz kaldı. Her günü dolu dolu yaşamak gerekiyor. Herkes dolu dolu yaşamak diyince farklı bir şey anlayabilir ama temel prensip aynı: Hayatınızın ve sevdiklerinizin kıymetini bilin, tadını çıkarın, bunları yapmayı gelecekte bir güne ertelemeyin.
Kısa kısa
Power, 24 January 2021, Sonal Patel
Westinghouse eVinci yüzer gezer
Westinghouse eVinci mikroreaktörü hakkında daha önce yazmıştım. Görünüşe göre Westinghouse, Kanadalı Prodigy firması için bu mikroreaktörü kullanarak yüzen bir enerji santrali inşa etmeyi planlıyor.
Web sitelerinde yer alan bilgilere bakılırsa Prodigy'nin bu proje duyurusu öncesi bir geçmişi yok gibi. Tabi henüz bir ürün de yok ve tahmini teslimat 2030'da. Hayırlı olsun.
Hala eVinci hakkında kapsamlı veriye ihtiyacı bulamadım. İlk duyuruda sıcaklıktan bahsedilmiyordu ve çıkışın 5 MW olduğu söyleniyordu ki ben bunu termal çıkış, yani 5MWt olarak kabul ettim o zaman. Son haberlerde sıcaklık olarak 600C'den bahsediliyor ve çıkış 5-MWe olarak belirtiliyor. 600C'de tek seçenek buhar türbini. Bu da, 5 MWe boyutunda çok verimsiz olur.
Westinghouse'un eVinci'yi jeneratör ekleyip tam bir paket olarak satma kararınınbir hata olduğunu düşünüyorum. 5 MWe güç jeneratörlerinin müşterisi Westinghouse'un alışık olduğu bir pazar değil. Farklı fiyat ve performans beklentileri var. Umarım ikinci kez iflas etmeden hatalarını öğrenirler ve değişirler. Aksi halde yazık olur çünkü eVinci gerçekten nükleer ısı üreticisi olarak iyi bir ürün.
Konya Ovası çöküyor
Altı ay önce Türkiye'nin bir çöl ülkesi olma yolunda ilerlediğini yazmıştım. Bu hafta Nature'da yayınlanan bir makale gösteriyor ki bu yolda Türkiye yalnız değil. Geniş ziraat yapılan bütün kurak bölgelerde yeraltı su seviyeleri hızla düşüyormuş (50 mm/y ve üstü hızlarda). Son kırk yıl boyunca dünya yeraltı su havzalarının %30'unda suyu çekmeye devam etmek için her sene kuyuları biraz daha derin kazmak gerekmiş. Yeraltı su havzaları biterse, intensif tarım yapılan günümüzün bir çok bölgesi hızla çölleşebilir.
Jasechko'nun (2024) çeşitli ülkelerden kullandığı kaynaklardan biri de Orhan (2021). 2021 yılında Mersin Üniversitesi'nden Doçent Osman Orhan, öyle rakamlar vermiş ki paniğe kapılmamak imkansız. Ne çare ki makaleyi Türkiye'de kimse kaale almamış gibi görünüyor. Dr Orhan, interferometrik sentetik açıklıklı radar (InSAR) yardımıyla Konya ve çevresindeki arazi çökmesini araştırmış. Bu, farklı zamanlarda alınan iki uydu radar görüntüsünü karşılaştırarak arazi çökmesini milimetre mertebesinde tespit edebilen bir tekniktir. Biz de geçmişte gerek jeotermal havzalarda, gerekse yoğun yeraltı madenciliği yapılan yerlerde muhtemel yüzey deformasyonlarını ölçmek için kullanmıştık. Türkiye’de geçmiş çalışmalarda, Konya'daki arazi çökme oranlarının 1995-2000 yılları arasında yaklaşık 15 mm/yıl, 2002-2010 yılları arasında 30 mm/yıl ve 2014-2015 yılları arasında 50 mm/yıl olduğu rapor edilmiş. Şu anki çökme hızı InSAR tekniği ve Dr Orhan'a göre 75 mm/y. Bu rakamları yıllara karşı çizersem aşağıdaki şekil çıkıyor:
Doğrusal olarak artan çökme oranı 2030 yılına kadar neredeyse 100 mm/yıl olacak. Bu gidişatın Konya ovası üzerindeki korkunç kümülatif etkisi yukarıdaki çizginin entegrasyonuyla bulunabilir. 2000 yılını 0 alarak ve akiferlerin bugünkü aşırı kullanım uygulamasının aynen devam ettiği varsayıldığında, aşağıdaki grafikte gösterildiği gibi tüm o bölge otuz senede neredeyse 2 m çökmüş olacak:
Bu neden oluyor böyle? Orhan(2021) yeraltı suyu kuyusu verilerini de inceleyerek, son yıllarda arazi çökme oranındaki hızlanmanın, Konya ovasında artan yeraltı suyu kullanımıyla ilgili olduğu sonucuna varmış. 2000 yılından bu yana hem bölgedeki tarım uygulaması hızla artmış ve hem de seçilen ürünler yağmurla gelen suyun kat kat üstünü tüketen mahsullere dönüşmüş. Konya ve çevresinde yıllık ortalama yağış 337 mm iken, mesela yılda 825 mm su emen şeker pancarı ya da 1200 mm su kullanan yonca gibi ürünler çoğalmış. Bu zirai kullanımı desteklemek için havzadan su çekimi artmış. Aklına gelen kuyu kazıp su çekmeye başlamış gibi gözüküyor bana. Sanki Devlet Su İşleri yani DSİ su havzalarını yönetmekle sorumlu bir kurumdan DKİ ye yani Devlet Kuyu İşlerine dönüşmüş, en azından Konya ovası itibarı ile.
Olağanüstü bir durum. Tüm Güney İç Anadolu Bölgesi açıkça çölleşmeye doğru ilerliyor. Bu konuyla neden Türkiye'de ilgilenilmediğini anlayamıyorum. Bu öyle siyasetçilerin uydurmayı sevdikleri sorunlar gibi değil gerçek bir beka sorunu.
Kaynaklar
Jasechko, S., Seybold, H., Perrone, D. et al. Rapid groundwater decline and some cases of recovery in aquifers globally. Nature 625, 715–721 (2024)
Orhan, O. Monitoring of land subsidence due to excessive groundwater extraction using small baseline subset technique in Konya, Turkey. Environ Monit Assess 193, 174 (2021). https://doi.org/10.1007/s10661-021-08962-x
You Tube
İklim değişikliğini tetikleyen şeyin havada artan CO2 olduğuna ve bu artışın mücriminin biz olduğuna, başka bir şey olamayacağına dair derli toplu bir sunum arıyorsunuz, bunu seyredin. Kısa ve öz:
Yazıyla özetleyecek olursam, eğer ısınmanın sebebi güneşin daha ısı göndermesi olsaydı, dünyayı kaplayan tüm hava tabakalarının ısınması gerekiyordu. Halbuki, sadece atmosfer ısınıyor, stratosfer soğuyor. Bu yüzden, ısınmanın sebebi atmosferin ısı yalıtımının artması. Bu yalıtımın artması için görünen tek değişiklik artan CO2. Bu artışı da fosil yakıtların yanması haricinde bir saikle açıklamak mümkün değil.
Okuduğum bir kitap
Kısa bir süre önce, gerek anlatım tarzı gerek geniş evren tasavvurları bana, nüanslar farklı da olsa, Iain Banks'in son dönemlerini hatırlatan İngiliz bilimkurgu yazarı Gareth Powell'ın 'Savaşın Közleri' yani Embers of War üçlemesini tamamladım. Powell, bu dizide yıldızlararası çeşitli ırklar arasındaki etkileşimin sınırlı olmasına rağmen geniş ve zengin dokusu olan bir evren yaratmış. Tipik 'iyiye karşı kötü' kinayesinden farklı olarak bu üçleme, yok olmuş bir medeniyetin bıraktığı, yapay zekâ tarafından kontrol edilen bir milyon uzay gemisinden oluşan hareketsiz bir filonun, ortaya çıkan kozmik bir dramın merkezinde yer aldığı karmaşık olay örgüsüyle dikkat çekiyor. Hikayenin merkezinde, kaderin cilvesiyle bu kadim filoda yeni bir amacı ateşleyen korsan uzay gemisi 'Trouble Dog' ve mürettebatı var. Powell'ın yapay zeka tasviri ve bunun etik sonuçları, bu kitaplar bir kaç sene önce yazılmış olmasına rağmen, bugünün yapay zeka tartışmalarıyla ürkütücü bir şekilde örtüşüyor. Özellikle insan olmayan karakterlerin gelişimi ve onların karşılaştıkları ahlaki ikilemler beni etkiledi. Banks hayranları burada tanıdık bir zemin bulacak olsa da, Powell'ın yapay zeka ile insan (ve insan olmayan) kurum arasındaki incelikli etkileşime odaklanan uzay operasına benzersiz yaklaşımı bu üçlemeyi farklı kılıyor
Hikaye üç kitapta etkileyici bir şekilde gelişiyor ve tatmin edici ama aynı zamanda düşündürücü bir sonuca varıyor. Felsefi bir yön taşıyan karmaşık uzay operalarından hoşlanan okuyuculara şiddetle tavsiye edilir.
Pascal Hagi
Yiyeceklerini odada kafesin içinde saklıyorduk. Artık aşağıda gördüğünüz gibi dışarıya koymaya karar verdik:
Ofisi kullanmadığım zamanlarda dışarıya çıkan kapı açık kalıyor. Dışarıda hava kararınca içeri kendileri istediği zaman uçup kafese kendileri giriyorlar. Yani uyku öncesi müzik ritüeli artık yok. Onlar kendileri uyuduktan sonra dışarıdaki yemeklerini değiştiriyorum. Gece kapı açık kalıyor, sabah kendileri dışarı çıkıyorlar. Bu yeni düzenlemeyi seyahat edeceğimiz zamanlara hazırlık olarak denemeye karar verdik. Meliz'in kuzeni Derin onları günde bir kez kontrol etmeyi, yemlerini değiştirmeyi, kafesi temizlemeyi vb. kabul etti. Yeni düzende Derin'in bunları yapması çok daha kolay olacak diye umuyoruz.
General Practitioner : Avustralya sisteminde, bu kişi, yalnızca normal doktorunuz yani şifa bulmak için gittiğiniz biri değil, aynı zamanda tıbbın diğer bölümlerine size kapı açacak birisidir. GP referansı olmadan bir uzmanı göremezsiniz.
Saat gece 2'den sonra yeme içme yasaktı. Salı gecesi saat 10'da uyumuştum. Dolayısıyla anestezist iğneyle damarlarımı ararken neredeyse on iki saat boyunca hiçbir şey içmemiştim.
Vegemite’ın ne olduğunu bilmeyenlere tarif etmem imkansız. Bira varillerinin dibine kalan mayalı posadan yapılır.
Çok geçmiş olsun. Nekahat döneminde dikkat et, zorlama.
Ben de sol tarafta 25 yıl oyalandım. Sağ tarafta da 4-5 yıl bekledim. Ancak çok şişince, korktum. Zira, bağırsak kazara o kanaldan dışarı çıkar ve boğulursa, olmadık yerde hemen müdahale gerekiyormuş. Sonunda Şubat 2009 da ameliyat oldum. Bana da Polietilen mesh yama yaptılar. Tekrar hiç bir şikayetim olmadı. Ağır kaldırsam bile.
Operasyon için iyi yapmışsın, ileri yaşa bırakınca başka sıkıntılar da olabilir.
Tekrar geçmiş olsun.
Halim'cim geçmiş olsun. Ne güzel anlatmışsın. Sonuçta bir sağlık sorunundan bahsettiğin halde, bilgilenmenin yanı sıra bazı yerlerinde de gülümsedim. Sevgiyle kal.
Bu arada, ameliyatı yapacak doktorun aptalca şakalar yapması da çok tatsız diye düşünüyorum ama herkesin kendince bir stili var.
Alınan fıtıkları hastaneden çıkarken verdiler mi yazmamışsın. :)