Bizden sonrası çöl
Türkiye geleceğini tüketiyor. Yüzyıl sonunda nehirler kuruduğunda çok geç kalınmış olacak. Torunlarımızın ve onların evlatlarının geleceği bugün atılacak adımlara bağlı.
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın
Bu bloga abonelik ücreti yok ve hiç olmayacak. Okuduğunuzu beğenirseniz, teşekkür babında lütfen paylaşın. WhatsApp, Twitter(X), Instagram, Facebook artık elinizden ne geliyorsa. Yanlış yazmamak için özen gösteriyorum ama ne kadar çok okunursa yanlışın fark edilme ihtimali o kadar yüksek olur. Hatalarımı lütfen yorum, not, ya da doğrudan bana yazarak düzeltin. Uzun yazmaya vaktiniz varsa, ayrı bir post olarak yayınlarım sizin katkınız olarak.
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
Türkiye bir çöl ülkesi olma yolunda ilerliyor. Abartma diyenler olacak çünkü artezyenler hala su veriyor ve dağ tepelerindeki buzullara yağan karların erimesi ile nehir yataklarımız doluyor. Ama bu sürdürülemez. Bir gün kuruyacak yeraltı suları, tüm buzullarımız eriyecek ve kuzey-doğu hariç geri kalan Türkiye'nin büyük bir kısmının tuzlu taşlık çöle dönüşmesinin önünde engel kalmayacak1.
Bu bana çok aşikar görünen bir şey ve ne politikacıların ne de meslek kuruluşlarının bunu henüz kabul edip çare arıyor gibi gözükmemeleri beni üzüyor. Daha önce yazdım ve birileri farkeder harekete geçer umudu ile yazmaya devam edeceğim.
Yavaş yavaş kurak ve çorak
Konya Aksaray 210 bin metrekare büyüklüğündeki tatlı su gölü Akgöl 2021 yılında kurudu.
Bir zamanlar, binlerce göçmen kuşun ve flamingoların her yıl buraya geldiğini anlatan Akgöl Köyü Muhtarı Cuma Göktan şunları söyledi: "Şu anda gölümüz tamamen kurudu. Araçlar, koyun ve büyükbaş hayvan sürüleri gölün içinden rahatça geçiyor. Bir an evvel su gelmesi için yetkililere sesleniyoruz." (TRT Haber)
Ülke çapındaki diğer göllerde ve rezervuarlarda benzer örnekler çok. Van yakınlarındaki başka bir Akgöl daha. O da kemik gibi kurumuş:
Bilim insanları toprağın ıslaklığını tanımlamak için Kuraklık İndeksi (AI - Aridity İndex) diye bir gösterge kullanıyor. AI ne kadar düşükse, toprak o kadar kuru demek. Aşağıdaki harita Türkiye’nin AI dağılımını gösteriyor:
Yukarıdaki haritada AI<0,8 olan alanlarda, fiiliyatta da çölleşme belirtileri zaten görülebilmekte imiş (Türkeş, 2020). Durum şimdi böyle iken, gelecekte kuraklığın daha da artacağı tahmin ediliyor. Örneğin, Fırat-Dicle nehirleri havzasında 2100 yılına kadar önemli ölçüde (%25-%55) debi azalması beklenmekte imiş (Pilevneli, Capar ve diğerleri, 2023).
Tedarik bu durumda iken, tüketim aldı başını gidiyor. Hiç yarın olmayacakmış gibi üç ana su kullanım sektörünün üçünde de, yani evlerde, sanayide, ve tarımda, su tüketimi artmaya devam ediyor.
Hükümet, sürdürülebilirliği düşünmeden şehirlerde daha fazla yapılanmayı teşvik ediyor. Bina sayısı arttıkça, su tüketimi de artıyor. İstanbul'un 2017 yılında yıllık su ihtiyacı yaklaşık 1 milyar m3/yıl imiş (15 milyon nüfus dersek, kişi başına yaklaşık 200 l/gün). Önümüzdeki otuz yılda bunun ikiye katlanması bekleniyor. Benzer eğilimler diğer büyük şehirlerde de geçerli.
Türkiye, su yoksulu bir ülke olmasına rağmen, dünyanın yedinci büyük tarım üreticisi ve tahıldan meyveye, tütünden çaya kadar birçok üründe en büyük ihracatçılardan biri şu anda; ve üstelik, döviz getirmek için agresif bir şekilde ticari mahsullerini artırmaya çalışıyor. Ülkenin en kurak bölgesi olan Konya Havzası'nda yonca, şeker pancarı ve mısır gibi ürünlerin ekiminde büyük artışlar yaşanmış son senelerde (Hurriyet).
Şu anda Konya Havzası'nda yetiştirilen bu ürünler genellikle senede 800-1200 milimetre su kullanan ürünler. Orta Anadolu'da yıllık yağış miktarı ise 300 milimetrenin altında. Aradaki açığı karşılamak için daha fazla daha derin kuyular kazılıyor ve zaten sıkıntılı durumdaki akiferler daha da hızlı tükeniyor.
Türkiye'deki akiferler sadece Konya Havzası'nda değil, ülkenin her yerinde geriliyor. Yeraltı suyunun ıslaklık seviyelerini göstermen aşağıdaki NASA haritasında, şu anki yeraltı suyu miktarının uzun vadeli kayıtlarla (1948-2010) karşılaştırması gösteriliyor. Mavi renkli alanlarda su artmış, turuncu ve kırmızı alanlarda azalmış.
Yukarıdaki haritanın akifer su hacimlerindeki göreceli değişimi gösterdiğine dikkat edin. Türkiye'nin neredeyse her yerinde yeraltı suyu azalmış ama stres en çok normalde de zaten çok kuru olan bölgelerde hissediliyor.
Yazının başında söylediğim gibi, Türkiye'nin yavaş yavaş Sudan'a benzemesinden henüz kimse endişe duymuyor çünkü artezyenlerde hâlâ su, dağlarda ise buz var ve bu böyle devam edecek sanılıyor. İnsanlar İstanbul'un su sıkıntısından endişe ediyor ama bunun sebebini sadece Melen Barajı'nın çatlamasına bağlıyorlar. İstanbul’un su sorunu aslında madendeki kanarya ama mühendislik hatası olarak nitelendiriliyor.
Birdenbire kaktüs
Gregor Samsa'nın bir gecede hamam böceğine dönüşmesi gibi, Türkiye de bir gün bir anda geri dönülemez bir şekilde artık çöl olduğunu anlayabilir. Yeraltı su kaynakları tükendiğinde ve nehir havzalarını besleyecek kar erimesi kalmadığında olacak olan budur.
Bu yüzyıl içinde bu noktaya gelinebilinir. Ne yazık ki, daha kesin tahminlere olanak sağlayacak yeterli veri bulamadım.
Veri diyince, akifer tükenme hızıyla başlarsak, Türk üniversiteleri ve jeolojik araştırma kurumları, Türkiye akiferlerinin mekanik ve jeolojik özelliklerine ilişkin pek çok değerli bilimsel makale yayınlarken, artezyen kuyusu derinliklerinin yakın tarihte nasıl değiştiğine dair hiçbir kaydın bulunmaması hayal kırıcı. Birisinin bu kayıtları bir yerlerde tutup sakladığını umuyorum ama kendi sebeplerinden dolayı belki yayınlamamayı tercih ediyorlardır. Aksini düşünmek çok daha kötü. Artezyen kuyularının farklı havzalarda nasıl derinleştiğini (ki geri çekilen su tablasına ulaşmak için derinleştiklerinden eminim) kimsenin bilip takip etmemesi suçtur, cezai ihmaldir.
Buzullar ve mevsimsel kar erimeleri hakkında daha fazla veri mevcut ancak bunların çoğu çeşitli CBS (GIS) formatlarında. Ne yazık ki bu verileri tahminlere dönüştürecek beceriye sahip değilim. Yayınlanan bir kaç makaleye dayanarak anlıyorum ki Karadeniz'in güneydoğu kıyısındaki kıyı sıralarının yüksek kesimlerinde, Orta ve Güneydoğu Toros Dağları'nda, Erciyes’ta, Süphan Dağlarında hala buzul var. Buzul deyince yaz kış orda kalan daimi buz tabakası kasdediyorum. Bunların toplam alanının 22,9 kilometrekare kilometrekare olduğu tahmin edilmekte olup, çoğunluğu Güneydoğu Toroslar'da imiş (Kurter, 1988). Zikredilen alan nispeten küçük ama buzulların ana işlevi soğuk depo görevi görmek ve kışın kar yağışını dağ tepelerine çekmektir. Buzullar olmasaydı, daha az kar yağardı ve o karın erimesi ile baharda nehirlere gelen su eksilirdi. Gözlemlerin başladığı 20. yüzyılın başlarından bu yana buzullar sürekli bir gerileme içerisindeymişler (Ciner, A, 2003). Örneğin Ağrı Dağı buzulu 1976 ile 2011 yılları arasında 70 m2/yıl oranında alanının %29'unu kaybetmiş (BMİDÇS - UNFCCC kapsamında Türkiye'nin 7. Ulusal Tebliği). Fatih Üniversitesi'nden Mehmet Sarıkaya da, Uludoruk buzulunun 1948 ile 2009 yılları arasında yılda 12 m2 oranında geri çekildiğini tespit etmiş.
Yağmur yok mu?
Bazı okuyucular bütün bunları kabul etmekle birlikte yine de beni panik yapmakla suçlayacaklardır. “Hala yağmur yağıyor” diyecekler. "Yağmur da mı duracak?"
Gelecekteki yağış seviyeleri hakkında hiçbir tahmin yapamam. Bu nedenle mevcut seviyelerde kalacağını düşünüyorum.
Ama bu mevcut yağış düzeyleri Türkiye’nin şu anki tarım sektörüne yetmez.
Türkiye her zaman kuru bir ülke olmuştur. Türkiye'de 1981–2010 döneminde ortalama yıllık yağış 574 mm olarak imiş. En fazla yağış 2500 mm/yıl ile Doğu Karadeniz Bölgesi'nde görülürken, İç Anadolu'da 300 mm/yıl'ın altında imiş.
Yıllık 300 mm yağış miktarı neredeyse çöl demektir. Avustralya’nın bütün iç alanları tarıma elverişsiz çorak çöl olduğu için onunla karşılaştırmak istedim. Aşağıdaki harita yaşadığım eyalet olan Queensland’deki yıllık yağış miktarını gösteriyor.
Haritada açık yeşil (200-600 mm) ile gösterilen alanlar Avustralya’da herhangi bir mahsul tarımına elverişli değildir. Akiferlerin ve kar erimesinin olmadığı bir yerde, yıllık 300 mm yağışın size sağladığı tarım arazisi işte budur. Yağmur yağmayan yerler başka su kaynağı da yoksa yalnızca küçük nüfusları destekleyebilir. Örneğin haritada gösterilen Charleville'in nüfusu yalnızca 3000'dir ki bu Queensland için büyük bir iç şehir demektir. Çoğu taşra kentinde bir kaç yüz kişi yaşar ancak.
SONUÇ - Orta Anadolu platosunun büyük bir kısmı gelecekte Orta Queensland'e benzeme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
References
Seventh National Communication of Turkey under the UNFCCC, Ministry of Environment and Urbanization. 26 December 2018.
Çiner, A. (February 2003). Türkiye'nin güncel buzulları ve Geç Kuvaterner buzul çökelleri. Türkiye Jeoloji Bülteni 46(1): 55-78.
Kurter, A, Glaciers of Turkey, USGS Paper 1386-G-1, 1988
Turkes, M. (2020) Climate and Drought in Turkey, Chapter 4 in Water Resources of Turkey (1st ed.), eds. Harmancioglu and Altinbilek, Springer International Publishing : Imprint: Springer..
Kısa kısa
On sekiz aydır Rus işgaline karşı direnen Ukrayna, savunma güçlerinin koordinasyon ve haberleşmesinde Elon Musk’ın Starlink uydu hizmetini kullanıyordu. Bir kaç kaynaktan duyduğuma göre, diğer tüm iletişim alt yapısı çökertilen Ukrayna hükümeti için Starlink çok faydalı oldu. Ancak, Musk, Starlink’in atak amacıyla kullanılmasına izin vermedi ve Kırım sahilleri yakınındaki Rus gemilerine drone saldırısı planlanırken Starlink bağlarını durdurdu.
Bu yüzden, ABD’de, özellikle savaş yanlıları, devletin bu ‘şımarık’ tekno milyardere haddini bildirmesini istiyorlar.
Çok karmaşık bir konu bu ve iki tesbitte bulunmakla yetineceğim şimdilik:
Daha önce münhasıran devletlerin takdirinde olan savaşkanlık faaliyeti, artık, şimdilik bazı sınırlı alanlarda da olsa, özel şirketlerin onayını gerektiriyor. Bu ilginç bir durum ve önümüzdeki günlerde devlet bu duruma karşı nasıl tavır alacak göreceğiz.
Ukrayna drone saldırısında haklı mı haksız mı tartışmasına hiç girmeden, Musk’ın Starlink hizmetini kesme kararının doğru olduğu görüşündeyim. Sadece kendi ve şirketinin bekası için bence böyle tavır almak zorunda idi. Rusya’nın atabileceği karşı adımlara karşı bir korunma garantisi yok çünkü.
You Tube
You Tube algoritması iki gün önce bu videoyu çıkardı karşıma. Bu film hakkında pek bir şey hatırlamadığımın farkına vardım videoyu izleyince. İlk çıkan spagetti westernlerini tekrar izlemiştim ama bunu değil. Ben daha fazla ip ucu vermeden, bakalım seyrederken hangi film olduğunu hatırlayabilecek misiniz?
Bronson akla hgelince, bence en iyi Charles Bronson filmi, yetmişli yıllarda izlediğim Ankara'da “Yağmurla Gelen Adam”dı. Yönetmen ve Bronson hariç tüm oyuncuları Fransız olan bir Fransız yapımı olduğu için belki, o zamandan beri tekrar önüme çıkmadı. Sanırım ABD'deki başlığı Rider on the Rain idi. O filmden hatırladığım şeylerden biri Bronson karakterinin cam pencereye ceviz atarak aşık olup olmadığını sınamasıydı. Ceviz ya da pencereyi kıracak kadar hızla fırlatacaksınız cevizi. Eğer kırılan ceviz ise aşık değilsiniz.
Pascal - Hagi
Pascal ve Hagi yatmadan önce müzik dinlerler demiştim. Spotify’da liste yaptım onlara:
Onuncu şarkı yeni bir ilave. Sevgili dostum Selami, Paz namlı müzisyeni tavsiye etti ki kendisi Selami’nin oğlu ve en son on yaş civarında gördüğüm yetenekli bir delikanlıdır. Paz’ın şarkılarını bir kaç haftadır dinliyoruz Pascal ve Hagi ile, sanırım en fazla ilgi Ninni adlı şarkıya geldi Pascal’dan ve ben de onu Pascal’ın play listesine ekledim. Ekini yukarıda veriyorum. Müzik ile ilgilenen ve eşlik eden hep Pascal.
Hagi sessiz durup Pascal’a bakıyor öyle zamanlarda.
Günlük
Idalia kasırgası Florida’nın canına okudu geçen hafta.
Haberleri izlerken Miami Üniversitesi'nde doktora yapmak için Florida'ya ilk gittiğim zamanı hatırladım. Eylül 1979'du. Eylül kasırga mevsimidir ve Miami'ye vardığımda David Kasırgası'nın bir gün içinde karaya vurmaasının beklendiğini söylediler. Üniversite beni ertesi gün kampüsteki yurtlardan birine yerleştirmeden önce, o geceyi geçirebilmem için beni bir motele yerleştirdi.
O gece motel odamdaki televizyon, kasırga güncellemeleri vermeye devam etti. Sel ve diğer tehlikelere karşı sığınılacak yerler ekranda sıralandı. US-1'in güneyindeki insanlar ve US-1'in kuzeyindeki insanlar için farklı mekanlar vardı. Önce bir anlam veremedim ama sonra US-1’in bir ana yol olduğuna hükmettim. Yine de US-1 otoyolunun nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ve o yolun ne tarafında olduğumu da bilmiyordum. Sonunda endişelenmemeye karar verdim çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Tüm mülküm bir bavulun içindeydi. Bavulumu kilitledim ve odadaki bir dolabın üstüne koydum; odayı su basarsa kuru kalacak kadar yüksek olduğunu düşündüm. Daha sonra uyudum. Sabah güneş doğmuş ve kasırga gitmişti.
Amerikalıların hurricane dediği şeye Avustralyalılar cyclone diyor. Türkçede ikisi de kasırga diye tercüme ediliyor. Kuzey ve güney yarımküre kasırgaları dönüş yönleri farklıdır. Yukarıdaki resimde hem Idali kasırgasının ve hem daha doğudaki başka bir kasırganın ikisinin de saat yönünün tersinde döndüğünü görüyorsunuz. Rahmetli Barış Manço’nun programında işlediği gibi, Güney yarımküredeki kasırgalar Coriolis kuvveti etkisi ile ters yönde dönüyor.
Aşağıdaki resimde iki kuzey iki güney yarıküre kasırgası var. Hangisi kuzey hangisi güney kestirebilir misiniz?
.
Kuzey-doğu hariç diyorum çünkü Rize, Hopa, Artvin, oraları bambaşka bir iklim bölgesi. Anadolu yarımadasının bir parçası değil sanki.
Su artık bir beka sorunu haline geldi. Önce meselenin ciddiyetinin kavranması lazım. Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanlığından ayrı bir Su İşleri Bakanlığı oluşturmak ilk adım olabilir. Daha dikkatli kullanım ve tutumluluk gerekli ama yetmeyecek. Yeni su kaynakları yaratmak şart.
Mevcut üretim döngüsü şu kaynaklarını vahşi bir şekilde tüketiyor maalesef, ırmağının akışına ölenler ülkede akan akan nehir bırakmayacak bu haliyle...