İngiltere'nin durdurulamayan çöküşü
Yirminci yüzyıl boyunca süren kontrollü ricat, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde nasıl dört nala bir bozguna döndü
İleride tarihçiler soracaklar, toprakları üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk, yüz sene içinde nasıl bu hala gelebildi diye?
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
‘Nasıl iflas ettin?’ sorusuna, ‘iki şekilde’ diye cevap veriyor Hemingway’ın roman kahramanı Mike, ‘Yavaş yavaş, sonra birden bire’1.
Tarihçiler gelecekte sorarlarsa toprakları üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk, yüz sene içinde nasıl çöktü diye, aynı cevap verilebilir: ’Yavaş yavaş, sonra birden bire’.
Bu yazıyı yazmak, Pazar 6 Ağustos günü Guardian gazetesince çıkan şu haberi okurken geldi aklıma:
Guardian, 6 Ağustos 2023 - Sağlık yetkilileri Sunderland'deki Dünya Triatlon Şampiyonası Serisinde denizdeki yüzme etkinliklerinde yarışan az 57 kişinin hastalık ve ishale yakalandığını doğruladı. Olaydan üç gün önce yapılan ölçümler 100 ml'de 3.900 E Coli kolonisi göstermişmiş zaten (ABD Hükümeti Bilgi Formuna göre belirlenmiş yüzme plajları için sınırın 80 katı).
Bir zamanların dünya egemeni iken şimdi kumsallarında lağım riski olan bir üçüncü dünya ülkesi görünümüne İngiltere birden bire gelmedi ama bu noktaya gelindikten sonra korkarım çöküş daha hızlı olabilir.
Yazının başındaki alıntının ait olduğu The Sun Also Rises, kitabının yayınlanmış olduğu 1926 senesinde çöküş başlamıştı ama Birleşik Krallık2 halkı henüz bunun farkında değildi. Daha Birinci Dünya Savaşının yaraları sarılmadan İkincisine girildi. Birleşik Krallık İkinci Dünya Savaşının kazananları arasındaydı ama savaşın gerçek galipleri Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği oldu. Zaten savaş sonrası 40-50 sene boyunca dünya tiyatrosunda baş roldekiler bu iki aktördü. Yeni düzende İngiltere’nin gücünün ne kadar azaldığının en çarpıcı göstergelerinden biri Süveyş Kanalı krizidir. Mısır Cumhurbaşkanı Nasır, 1956 senesinde Süveyş Kanalını millileştirdi. İngiltere, eski günlerdeki gibi iki gemi gönderip Nasır’ı hizaya getirebileceğini sandı ama Fransa ve İsrail’i de yanına katmış olmasına rağmen, ABD ve SSCB tepkisi ile geri çekilmek zorunda kaldı. Yani Nasır’ı hizaya getirmek isterken İngiltere kendisi yeni dünya düzeninde hizaya sokulmuş oldu.
Thatcher yıllarında sanki bir an için bir canlanma oldu. Acımasız özelleştirme politikaları yoluyla ‘özgürleştirilen’ üretici güçlerin ülkeye eski parlaklığını getireceğini vaat ediyordu hükümet. Aptal ve yozlaşmış bir askeri cuntanın eylemleri, Thatcher'a İngiltere'nin Falkland savaşını kazanarak dünya genelinde deniz gücünü hâlâ yansıtabileceğini gösterme şansı da verdi üstelik. Ama bir çiçekle bahar olmazdı. Düşüş devam etti.
Thatcher ve ardından John Major hükümetlerinin özelleştirmeleri başlangıçta bir canlılık yaratmış gibi gözükse de bu dağlardaki buzulların erimesiyle oluşan ani sellere benziyordu. Buzul eridiğinde, akacak su da kalmadı. Özelleştirecek varlıkların sonuna gelindiğinde canlanma da bitti. Kömür madenciliği gibi bazı özelleştirmeler muhtemelen doğruydu ama elektrik sanayii, su işletmeleri, veya demiryolları gibi kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ülkenin zararına oldu. Bu zarar yeni yeni anlaşılıyor.
Mesela, geçen hafta sonu Uluslararası Yarışmanın içine lağım akması, 1989 daki Devlet Su İşletmeleri özelleştirme kararına bağlanabilir. O zaman bu özelleştirme yapılırken, özel şirketlerin daha verimli çalışacağı ve devlete yük olmadan kendi sermayelerini kendileri bularak yatırım yapacağı vaad edilmişti. Halbuki tam tersi oldu. Geçen 25 senede su fiyatları enflasyonun 40% üstünde arttı ve üstelik özel şirketler onarım ve yenileme gibi uzun vadeli yatırımlardan kaçındıkları için bir zamanlar dünyaya örnek gösterilen ta Kraliçe Victoria döneminde kurulmuş su toplama ve arıtma şebekesi bu gün biraz fazla yağmur yağdığında atık suyun arıtılmadan doğrudan denize gönderildiği bir mezbele haline geldi.
Demiryolları, ülkenin nasıl bir harabe haline geldiğinin bir başka örneği. Demiryollarını icat eden ülke, bugün Avrupa’nın en döküntü trenlerinin işlediği ve buna rağmen bilet fiyatlarının en pahalı olduğu ülke haline geldi. 1990 ların ortalarında başlayan demiryollarını özelleştirme programının nasıl bir fiyasko olduğunu McCartney ve Stıtle (2017) anlatılıyor. Yolcu trafiği artmasına rağmen, özelleştirmeden sonra birim maliyetler daha yükselmiş ve üstelik uzun vade yatırımları durduğu için sistem köhneleşmiş. Aşağıda şekil, Avrupa’daki bilet fiyatlarında İngiltere’nin en önde olduğunu gösteriyor (Steer-Davies-Gleave, 2016).
![](https://substackcdn.com/image/fetch/w_1456,c_limit,f_auto,q_auto:good,fl_progressive:steep/https%3A%2F%2Fsubstack-post-media.s3.amazonaws.com%2Fpublic%2Fimages%2F80d19d3c-8aeb-4c8d-b29f-aa30f090db70_602x415.jpeg)
Dünya ekonomisindeki payı azalırken İngiltere’nin hala hatırı sayılır bir küresel güç olarak kabul edilmesinin bir nedeni savaş yapma kabiliyetiydi. Ancak bu başlık altında da sorunlar patlak vermeye başladı. Mesela, İngiliz Donanması bir zamanlar dünyanın en caydırıcı gücü idi. 18 Haziran 2023’de verdiği mülakatta eski Donanma Komutanı Lord West, bugünkü İngiliz donanmasını şöyle değerlendiriyor:
'The number of ships we have is pathetically low. We do not have enough ships in our territorial waters, exclusive economic zone or to ensure, with our allies, the security of the sea lanes and that is something that is crucial to this country. The danger is we have forgotten that we are a maritime nation.’ (Sunday Mail)
Türkçesi : "Gemilerimizin sayısı acınacak kadar az. Karasularımızda, münhasır ekonomik bölgemizde veya müttefiklerimizle deniz yollarının güvenliğini sağlayacak kadar gemiye sahip değiliz ve bu, bu ülke için, çok önemli bir zaaf. Tehlike şu ki, denizci bir ulus olduğumuzu unuttuk artık.” (Sunday Mail)
Geçen ay Avustralya Victoria eyaleti Başbakanı Andrews’ın 2026 Melbourne Commonwealth Oyunlarını rahatlıkla iptal etmesi (ve Kanada Alberta eyaletinin aynı şekilde 2030 Commonwealth Oyunlarından vaz geçmesi), eski İmparatorluğun bugünkü Züğürt Ağa durumunun bir başka örneği.
Brexit’den hiç bahsetmedim. Britanya’nın gerilemesinde Brexit’in yerinin ne olduğunu ve Brexit’i mümkün kılan faktörleri ileride tarihçiler araştıracaklar. Brexit olayından ben şunu anladım: Britanya toplumunun egemen elitleri gelecek için tek bir vizyon oluşturamadılar ve hala da oluşturamıyorlar. Hangi ülke olursa olsun, eğer elitlerin vizyonu bir değilse o ülkenin ileri gitmesi mümkün değildir. Stefan Dercon bunu Kalkınma Kumarı kitabında çok güzel açıklıyor. Bu hafta çok uzadı, belki başka bir zamana Dercon hakkında yazarım.
Kraliyet ordularına karşı 1777'de Amerikan devrimcileri Saratoga muharabesini kazanınca, ünlü İskoç iktisatçı Adam Smith'e bir öğrenci mırıldanarak yaklaşmış; "Burgoyne yenildi. Mahvolduk." Smith'in yanıtı şöyle: "Oğlum, kaygılanma; milletlerde mahv çoktur."
Yirminci yüzyılnın bütün gerilemeleri ve Brexit sonrası, Britanya’da hala kaç mahv kaldı, yaşayıp göreceğiz.
Kaynaklar
McCartney, S., and J. Stittle. 2017. ''A Very Costly Industry': The cost of Britain's privatised railway', _Critical perspectives on accounting_, 49: 1-17.
Steer-Davies-Gleave. 2016. "Study on the prices and quality of rail passenger services." In, edited by European Commission Directorate General for Mobility and Transport. European Commission Directorate General for Mobility and Transport.
Kısa kısa
Yirmi seneye kalmaz geliyor füzyon🙂
Lawrence Livermore Laboratuvarı, geçen Aralık’ta füzyondan net enerji ürettiğini açıklamıştı. Geçen hafta bu marifeti tekrar başardıklarını duyurdu. Aralık ayında, füzyonu oluşturmak için harcanan lazer enerjisi 2.05 MJ, füzyondan çıkan enerji 3.15 MJ olarak duyurulmuştu. Son deneyin rakamları henüz açıklanmadı.
Başarılı füzyon haberlerinin birbirini takip ediyor. Yine ABD’de, Shine şirketi, yaptıkları deneyde Cherenkov radyasyonunun mavi ışığını gözlemleyerek yaptıklarının gerçekten füzyon olduğunu kanıtlayabildiler. Bu dünyada bir ilkti.
Elli senedir füzyon geldi geliyor diye duyarız ama bu sefer gerçekten geliyor galiba 🤫. Geçen sene füzyon için harcanan toplam para 4,8, bu sene 6,21 milyar dolarmış. Aşağıdaki şekil, füzyon peşinde koşan firmaları gösteriyor:
Şekildeki şirketlerden dördü 2030, on dokuzu 2035 gelmeden şebekeye elektrik üreteceklerini iddia ediyorlar. Ticari olarak 2040 senesine kadar füzyon elektriği üretilmeye başlanacağını söyleyen firma sayısı 41.
You Tube
Bu haftanın video tavsiyesi, Xinjiang ve Uygurlar üzerine genç bir Çinli öğrencinin videosu. Bu kızın yaptığı videoları ilgiyle izliyorum. Genellikle Çin hükümetinin görüşlerini eleştiren şeyler söylemiyor ama doğrudan Çin devlet görevlisi olduğunu sanmıyorum. Bence tanıdığım çoğu Çinli genç gibi yurtsever ve aynı zamanda sosyal ve siyasi konularla ilgilenen birisi. Bağımsız ve orijinal yorumlar getiriyor işlediği konulara.
Günlük
Pascal ve Hagi gündüzleri dışarıda kalıyor. Hava kararmaya başladığında, mesela akşam 5 civarında, onları içeri alıyoruz. Bir iki saat benim ofiste oynuyorlar. Pascal evde tek kuşken (Hagi hala kayınvalidemlerde kalırken), Pascal omzuma tünerdi ben masamda çalışabilirdim. Odada iki kuş varken bu artık mümkün değil. Pascal omzuma geldiğinde hemen Hagi de geliyor ve Pascal kudurup beni ısırıyor. Muhtemelen kıskanıyor Hagi'yi omzuma aldığım için, ama Hagiyi mi benden yoksa beni mi Hagiden kıskanıyor emin değilim.
Bunun geçici bir aşama olarak görüp ileride ısırılmadan üçümüzün bir arada olabileceğini umuyorum ama şu anda onlar odadayken benim masamda çalışmam imkansız. Akşam yatmadan iki saat kendi başlarına bırakıyorum. Zaten akşam vakti başka meşgaleler oluyor. Odada yalnız kaldıklarında en büyük zevkleri, masamın sol tarafındaki göze onlar için koyduğum kağıt parçalarını didiklemek oluyor. Odaya girdiğimde böyle çıkıp bakıyorlar kim geldi diye:
Kafeslerine saat 8 civarı giriyorlar. Bunun da bir rutini var ve eğer bu rutine uymazsak kafese girmiyorlar. Rutin çok basit aslında. Spotify’da önce Pinhani’nin Bilir O Beni sonra Ender Balkır - Ruhumda Sızı çalıyorum. Pascal birinciyi çok seviyor ve benimle birlikte söylemeye çalışıyor. İkincisinde ise, şarkıdan ziyade, kıt’alar arasında bağlama çalarken hoşuna gidiyor. Bağlama sesine benzer sesler çıkarmaya çalışıyor ama pek başarılı olamıyor. Bu arada bize de laf yetiştirmeye çalışıyor. Pascal’ın kelime haznesi üzerine daha önce yazmıştım. Bildiği kelimeleri kullanan sohbetler hoşuna gidiyor. Hagi genellikle sohbete katılmıyor. Ender Balkır son defa ‘Bedenimde değil ruhumda sızı’ diyip türkü biterken, ben ‘Good night’ diyorum ve ikisi de saat geldi diye kafese giriyorlar. Spotify’da Büşra Kayıkçı Playlist’ini başlatıp ve ışığı kapatıp odadan çıkıyorum. Piyano sesini seviyorlar. Tonalitesi onları ajite etmiyor.
Sabah dokuz civarı kafeslerinin kapısını açıyorum. Ondan sonra da, dışarıya bahçedeki kafesin içine bir marul yaprağı ve yarım elma koyuyorum. Bazı günler dışarıya kendileri uçuyorlar, başka zamanlar benim kovalamam gerekiyor. Onların ardından bahçe kapısını kapıyorum. Günü dışarıda geçiriyorlar. Bahçede küçük küvetleri var içinde yıkanıyorlar hava sıcak olunca. Sabahları daha hareketli oluyorlar. Öğleden sonra bir dala tüneyip oturuyorlar.
Bir gün öncesinden, hem kafes hem oda kirlenmiş oluyor.
Temizlemek yirmi dakika falan alıyor. Önce tepsiyi bahçede hortumla yıkıyorum:
Ondan sonra oda ve kafes temizliğine başlıyorum. İşte temizlik araçlarım. Kovanın içinde eski bir havlu var.
Kafesin iç temizliği diyince, yerken sağa sola sıçrattıkları ve kuruyunca tellere yapışan mamaları siliyor ve bir de üzerine sıçtıkları alttaki gazeteleri değiştiriyorum.
Ben temizlik yaparken, onlar dışarıdan beni seyrediyorlar:
Kağıt parçalarını süpürüyorum, yerleri siliyorum. Her taraf tertemiz oluyor, işte aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi:
Günün geri kalan kısmında, ofis artık benim. Mesela bu satırları şimdi onlar dışarıda iken yazıyorum. Hava karardı, kuşlar kapının önünde bekliyorlar. Şimdi bitirip kapıyı açacağım içeri girsinler diye. Bugünkü mesaimin sonuna geldim.
The Sun Also Rises (1926). E. Hemingway.
Türkçe’de İngiltere dediğimiz devletin resmi adı United Kingdom ya da Birleşik Krallık. İngiltere bu krallığı oluşturan dört ülkeden sadece biri. Diğerleri İskoçya, Galler, ve Kuzey İrlanda.
İngiltere konusu güzel ve öz şeklide özetlenmiş. Konu başlığı seçimin için teşekkürler.
Teşekkürler, verdiğiniz bilgiler farklı pencerler açıyor bizlere, lütfen daha çok yazın, size sağlık ve esenlikler diliyorum.