Günlük Notları
Bizim çocukluğumuza kıyasla, bugün ana babalar daha korumacı. Kendi çocukluğumdan aklımda kalan riskli marifetler
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Abonelik bedava. Abone olun ki her posta doğrudan size gelsin. İlk önce siz okuyun. Aboneliğin bir sıkıntısı yok. E-posta adresiniz kimse ile paylaşılmayacak.
-+-+-+-+
Kendi yaşadıklarımıza kıyasla bugün çocuklarımıza karşı daha mı korumacıyız? Zaman içinde gençlerin dayanıklılığındaki değişiklikler hakkında çeşitli çalışmalar var ve görünen fikir birliği, günümüz gençliğinin zihinsel olarak daha narin olduğu. San Diego Üniversitesi profesörü Jean Twenge'nin kitabının uzun başlığı bu duyguyu çok iyi özetliyor: "iGen: Günümüzün Süper Bağlantılı Çocukları Neden Daha Az Asi, Daha Hoşgörülü, Daha Az Mutlu ve Yetişkinliğe Tamamen Hazırlıksız Büyüyorlar ve Bu Geri Kalanımız İçin Ne İfade Ediyor?" Benzer şekilde, "Amerikan Aklının Şımartılması: İyi Niyetli Kötü Fikirler Bir Nesli Nasıl Başarısızlığa Hazırlıyor?" başlıklı kitabta, Jonathan Haidt ve Greg Lukianoff, gençleri korumaya yönelik iyi niyetli girişimlerin, istemeden de olsa, onların gelişimlerini engellediğini ve onları gelecekteki zorluklara hazırlıksız bıraktığını savunuyor.
Çocukluğumun ilk yıllarına dair pek bir şey hatırlamıyorum ama hatırladıklarım, bugünkü çocuklara göre çok daha az denetlendiğimi gösteriyor. Bu beni daha iyi bir insan yaptı mı? Söyleyemem. Ciddi sonuçları olabilecek risklere maruz kaldım mı? Muhtemelen.
Nehir kenarı kaçamağı
İlk güvenilir anım halamın evine tek başıma gitmem. Beş yaşıma kadar Porsuk Çayı kenarında yaşadık ve halamı ziyarete gitmek için nehir boyunca yürüdüğümde muhtemelen dört yaşlarındaydım. Mesafe Google Maps ile şimdi ölçtüm, yaklaşık yarım kilometre. Yine Google’dan bir fotoğrafa göre, 65 yıl önce yürüdüğüm kıyılar ve Porsuk bugün böyle görünüyor.
O zaman bambaşka idi. Porsuk Çayı'na henüz regülatör yapılmamıştı ve su seviyeleri mevsimlere göre ciddi dalgalanmalar gösteriyordu. Nehir yatağı boyunca taş duvarlar dibinde çamurlu bir kıyı şeridinde yürüdüm. Duvar deliklerinden gelen yağmur suyu ile ıslanmış alanların üzerinden dikkatlice atladığımı hatırlıyorum. Tepkilerini hatırlamasam da ailemin ne kadar endişelenmiş olabileceğini hayal edebiliyorum. Açıkça hatırladığım şey nehir kıyısında yürüme kısmı. Nehre düşmekten korkmamıştım ama duvara tırmanıp teyzemin evine gitmek için doğru noktayı bulmak zorlamıştı.
İnşaat Alanlarında Kovboylar ve Kızılderililer
Beş yaşımdayken, Gülnihal Sokak'ta yeni bir yere taşındık. Buraları şimdi neredeyse şehir merkezi sayılıyor. O dönemde Gülnihal ve Yunus Emre Sokakları arasındaki arazinin büyük bir kısmı boş arsaydı veya inşaat halindeydi. Şantiyelerde oynamayı çok severdik. O zamanlar inşaat sahaları çitle çevrilmezdi. Akşam veya hafta sonları işçiler gittikten sonra, beş katlı yeni binaların tuğla iskeletleri bizim oyun sahamız olurdu. Çıplak beton merdivenlerden korkusuzca tırmanır, haydut-polis gibi oyunlar oynarken, tuğla duvarlardaki pencere açıklıklarından girip çıkarak ellerimizde tahta tabancalarla birbirimizi avlardık.
Popüler bir marifet, işçilerin harç yaparken kullandığı, binaların önündeki kum yığınlarının üzerine atlamaktı. Arkadaşlarım ve ben ikinci katın pencerelerinden atlayarak cesaretimizi gösterirdik. Birkaç kahraman üçüncü kattan atlamayı denerdi ama benim gözüm yemezdi.
Harç deyince aklıma başka bir olay geldi. O zamanlar çimento pahalı olduğundan, harç ve sıva için bağlayıcı malzeme olarak kireç kullanımı yaygındı. Sönmüş kireç (kalsiyum hidroksit) üretmek için kireç ve suyun karıştırıldığı inşaat sahalarında çukurlar kazılırdı. Bu çukurlar günlerce aktif ve açık kalırken kireç kıvamını bulurdu. Bir gün bu çukurlardan birine benim yaşta bir çocuk düştü. Kenarlar kaygandı ve dışarı çıkamadı. Canımı dişime taktım, eğilip uzandım ve onu yukarıya çektim. Annem kıyafetlerimin her yerindeki kireci sorguladığında, övgü bekleyerek kurtarma marifetimi gururla anlattım. Alkış beklerken azarlandım. Geriye dönüp baktığımda benim de aynı kuyuya düşüp o günün iki trajediyle sonuçlanabileceği düşüncesiyle dehşete düşmüş olmalılar. Yine de, hiçbir şey yapmadan durup kalamıyacağımı muhtemelen anlamışlardı.
Taş Atma Savaşları
Sokağımızın güneydoğusu cenahında Odunpazarı'na doğru arazinin büyük bir kısmı boş tarlaydı. Sık sık Yunus Emre Caddesi'nin karşı tarafındaki çocuklarla kavga ederdik. Sadece dokuz ya da on yaşındaydım ve asla rakiplerimize konuşacak kadar yaklaşamadım. Muharebeye katılırken hep korktuğumu hatırlıyorum. Hala neden kavga ettiğimize dair hiçbir fikrim yok. Belki o çocuklar “manav”dı, yani şehrin eski sakinleri. Biz ise oraya sadece elli yıl önce Birinci Dünya Savaşı sırasında yerleşmiş yeni gelenlerdik.
Karpitle Çalışan Füzeler
Bir başka riskli oyun da oldukça reaktif bir taşı bir teneke konserve kutusu içine yerleştirmek ve kutuyu hızla ters yüz edip suyla dolu sığ bir çukura bırakmaktı. Taş, suyla reaksiyona girerek tenekeyi en az on metre havaya fırlatan gaz basıncını oluştururdu. “Karpit” taşı derdik. Islandığında asetilen gazı ve kalsiyum hidroksit üreten kalsiyum karbür yani. O zamanlar, her köşe başında bir kaynakçı olurdu. Onlardan alırdık.
Günümüzün ebeveynlerini dehşete düşürecek tehlikede bir faaliyet aslında. Kutunun yanlış yöne gidip birimizin yüzüne yapışma ihtimali her zaman vardı. Ender de olsa, bazen, patlama olmazdı. Bir süre bekledikten sonra en cesur arkadaşımız tenekeye yaklaşıp uzun bir sopayla dikkatlice ters çevirirdi. Patlamamış karpiti öyle kutu içi su üstünde bırakıp başkalarını riske atmayacak kadar sosyal bilincimiz vardı.
Günümüz temkinli ana babalarının, risklerden korumaya çalışırken çocuklarını dirençlilik ve cesaret konusunda değerli derslerden mahrum bırakıp bırakmadığını merak ediyorum. Emniyet ve hürriyet arasında hassas bir denge var.
Avustralya Savunma Stratejisi
Hugh White Savunma Bakanlığı'ndan ayrıldıktan sonra Avustralya Savunma stratejileri her yıl giderek daha anlaşılmaz hale geldi bence. Çünkü selefleri, kayıtsız şartsız ABD anlatısına sadık kalırken coğrafi konumumuzla ilgili hassasiyetleri vitrin dekorasyonuyla idare etmeyi yeğlediler. Aşağıdaki video klibi durumu çok iyi açıklıyor. Bu bir skeç komedi ama Avustralya Savunma hedefleri hakkında okuduğum birçok yorumdan daha derin anlamı var:
-+-+-+-+
Okuduğum Kitaplar
Ursula K Le Guin, Mülksüzler
Bu kitabı kırk yıl önce okuduğumda, hoşuma gittiğini hatırlıyorum. Onun dışında bir şey hatırlamıyordum. Geçen ay tekrar okuduğumda biraz sıkıcı buldum. Anarko-sosyalizm ile kapitalizm arasındaki rekabetin tasviri, ve iki arada bir deredeki roman kahramanının serüvenleri pek tahmin edilebilir ve klişeydi.
Noir Geleneğine Yeni Bir Dönüş: Harkaway'in Titanyum Siyahı Ve Uyuyanlar Plajı
Titanyum Siyahı 2023 yılında yayımlandı ancak geçen ay okuyabildim. Çok beğendim ve devamı, bu yılın başlarında piyasaya sürülen Uyuyanlar Sahili’ni hemen satın aldım.
Bu kitaplar eski tarz dedektif romanlarını andırdı bana (Mickey Spillane'i düşünün). Onlardan farkı, olaylar, T7 tabir edilen bir tıbbi teknolojisi ile insan hayatının büyük ölçüde uzatılabildiği bir dünyada geçiyor. T7’nin bir yan etkisi, enine boyuna bedensel büyüme. Bu yüzden bu tedaviden geçen insanlara Titan deniyor. Bildiğiniz gibi Titanlar, Yunan mitolojisinin insanüstü varlıklarıydı ve Olimpus tanrıları ile Titanlar arasında on yıl süren bir savaş, Titanların Zeus tarafından yenilip hapsedilmesiyle sonuçlandı.
Titanyum Siyahı dünyasında tanrılar yok; yalnızca insanlar ve az sayıda Titan var. Hikaye, ismi verilmeyen şehrin ortasındaki dört kilometre derinlikteki Othrys gölü gibi Antik Yunanistan'a çeşitli göndermeler içeriyor. Yıl da belirtilmemiş ama sanki üç veya dört yüzyıl sonrası gibi. Biyoloji ve tıptaki bazı ilerlemelerin dışında teknoloji bizimkinden farklı değil. İnsanlar da bizim gibi konuşuyor ve aynı kültürel referanslara sahipler. Bu durağanlık Titanların neredeyse ölümsüz olmasının toplum üzerinde yarattığı baskının bir sonucu olarak açıklanıyor:
"Harpo ve Marx Kardeşler'i soruyorum ama Abigail bilmiyor. Eski filmlerden ve TV şovlarından nefret ediyor. Pek çok insan nedenini bilmeden nefret ediyor. T7'nin geliştirildiği andaki yaşam kalıplarına kilitli kaldığımızı fark etmek akıllarına bile gelmiyor, sanki eskileri gitmediği için yeni şeyler olamazmış gibi."
— Harkaway, Nick. Titanyum Noir (Bir Titanyum Noir romanı), s. 107
Ülke ismi açıklanmasa da İngiliz Fabian sosyalist anlatıları ve Marksist referanslar yabancı gelmiyor:
"Tanrı, Karl Marx'ın ona bazı şeyleri açıkladığı 1848'den beri sosyalisttir. O zamandan beri."
— Harkaway, Nick. Titanyum Noir (Bir Titanyum Noir romanı), s. 195
Dedektif kahramanı Cal Sounders, babamın favorilerinden biri olan Mike Hammer'dan esinlenilmiş gibi görünüyor. Her iki kitabı da büyük bir keyifle okudum ve Harkaway'den yeni T7 hikayeleri bekliyorum.
-+-+-+-+
İstanbul - Brisbane fiyat kıyaslaması - AT endeksi
Temmuz ayında, Avustralya (AU)-Brisbane Coles süpermarket ve Türkiye(TR)-Istanbul Migros süpermarket fiyatlarını karşılaştırmak için AT endeksi diye bir sepet yapmıştım. Bu sepet için 26 Nisan fiyat kıyaslaması aşağıda Türk Lirası olarak resmediliyor. Avustralya fiyatlarını Türk lirasına çevirirken, döviz kuru olarak 1AUD=24.58TRY kullandım. Gördüğünüz gibi, İstanbul’da et ve pirinç, Brisbane’dan daha pahalı. Yumurta fiyatları hemen hemen aynı. Yumurta türleri çok fazla olduğu için tam emsalleri bulup kıyaslamak kolay olmuyor.
Aşağıdaki grafikteki y-ekseni, İstanbul ve Brisbane fiyatları oranını, yani AT indeksinin tersini, gösteriyor.
Trend (kırmızı çizgi) yükseliyor, yani 5 Temmuz 2024'ten bu yana ortalama Türkiye fiyatları yavaş yavaş ortalama Avustralya fiyatlarına yaklaşıyor.
Kullandığım veri tabanı ve yazılımları github’dan indirebilirsiniz isterseniz.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Şimdiki çocuklar bambaşka ve çoğunlukla sanal alemden gelen risklerle karşı karşıya. Belki 50 sene sonra onlar da kendi çocukluklarından bahsederken, o zamana kadar sanal alemin belli bir düzene kavuşacağını kabul edersek, bir zamanlar kendilerinin nasıl böyle başı boş bırakıldıklarına şaşıracaklar. Belki.
Sevgili Halim risk dolu çocukluk anılarını da keyifle okudum ve kendi anılarım canlandı gözümde. Çemişgezekte dayımın oğluyla nehir kenarına gidip dinamitle alabalık avlardık; doğru dürüst yüzme bilmediğim halde azgın nehirde yüzer gibi hareketlerle karşıdan karşıya geçerdik. Siirt’te otuduğumuz3 katlı apartman (lojman) bahçesinde çeşme başında eşek arılarıyla savaşırdık; bizi kıskanan çevredeki çocuk çeteleriyle dövüşürdük.