Oldukça doyurucu bir yazı. Ancak şunu eklemek isterim ki, Erdoğan'ın seçilip seçilmemesinin bir önemi kalmadı artık. Devlet, son yirmi yılda bir çalışma prensibi edindi. Bu prensipte gerek bahsettiğiniz "elit"ler gerekse de uluslararası piyasa güçleri kendine belli rol ve yer edindi. Türkiye konusunda halk iradesinin pek bir öneminin kalmamasının sebebi de bu gibi duruyor. Elbette ki Erdoğan gibi bir figürün eninde sonunda gidecek olması siyaset sahnesine yeni aktörler getirecek, kurulan ve beslenen yapıdaki iktidar/güç paylaşımı umulmadık sürprizlere gebe olacak, ancak bu karmaşadan daha az devletçi bir anlayış doğmayacak gibi görünüyor.
Bir yandan anayasa değiştirilmeye çalışılırken, bir yandan Erdoğan’ın en büyük rakibi hapisteyken ve seçimin ne zaman yapılacağını bilmiyorken Erdoğan’ın gideceği varsayımı ne kadar gerçekçi?
Erdoğan'ın şahsi tercihlerinin ötesinde, ülkenin dipten akan cereyanlarını anlatmaya çalıştım yazımda. O yüzden, 2028 seçimlerinde Erdoğan döneminin biteceğini sanıyorum. Şimdi uzatmalar oynanıyor. Tabii, bu öngörünün gerçekçi olup olmadığını ancak yaşayarak göreceğiz.
Halim Bey merhaba, makaleniz ile ilgili görüşlerim şöyle.
Öncelikle "elitler" söyleminizi biraz sorunlu bulduğumu belirtmek istiyorum. Nihayetinde olanların ülkenin kendi iç dinamiğinin yarattığı gelişmelerin dış etkilerle sarmallanarak başımıza gelen şeylerden ibaret olduğunu söylemek bilime daha uygun.
Meseleye bu perspektiften bakarsak perde arkasında birilerini aramak yerine "somut durumun somut tahlili" ile mevcut durumu kavramaya çalışmamız gerek. Ortada bir gizem olacaksa bu sonsuz sayıda şeyin iç dinamiğini bilebilmemizin imkansızlığından kaynaklanır, elit aktörlerin seçimlerinden değil. Ki elit diye aklımızdan geçirdiklerimiz homojen bir yapı oluşturmazlar, bir çok parçadan oluşurlar, her parçanın da farklı iç dinamikleri vardır.
AKP ve PKK'nın yükselişine de elitlerin planı olarak bakmaktansa olayların gelişimine bakarak anlamaya çalışmak daha anlamlı olur. Her iki olguya güç veren gelişmenin SSCB'nin gerileme ve çökme dönemine dek geldiğine dikkat etmek gerekir.
Sosyalizm ideolojisinin çekiciliğini yitirmesinin kitlelerin tercihlerinde değişikliklere yol açması doğaldı. Kitlelerin tercihinde geri çekilen sosyalizmin bıraktığı boşluğu dine yaslanan çözümler doldurdu. Aynı şekilde kürtlerin kimlik talebinin Türkiye sosyalist hareketinin tali bir konusu olarak çözülmeyeceğinin belli olması PKK'nin önünü açmıştır. Elitlerin bu konuda bir günahının olmadığı ortada.
Yazı içinde geçen Rusya'nın Ukrayna'daki olası başarısının Pirus zaferi olarak değerlendirilmesini de yanlış buluyorum. Kollektif batının Rusya'yı kuşatma politikasının iflası anlamına gelecek böyle bir gelişme Rusya için ne kadar yüksek maliyet taşırsa taşısın, batı için sonun başlangıcı anlamına gelecek bir hezimet olacaktır. Çünkü bu gelişme ile kollektif batının Rusya'nın doğal kaynaklarına çökerek kendi sorunlarını çözme planını yok edecektir, bu da batı ittifakının sonu anlamına gelir. Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesinin ilk günlerinde beklentiler, Rusya ekonomisinin çökmesi ve Rusya'nın iç karışıklığa sürüklenmesiydi. Ttam tersine tanık olduk. Rusya ekonomisi ve siyaseti dimdik ayakta dururken kollektif batı ekonomileri durgunluğa girdi ve siyasi alanda da sistem karşıtı partilerin yükselişine tanık olduk.
AKP'nin Türkiye ekonomisine verdiği zararı yanlış yerlerde aradığınızı düşünüyorum. AKP ülkenin kaynaklarını dışarıda askeri içeride yandaş besleme projeleri ile tüketmiştir. Yarattıkları vergi yükü taşınamaz hale gelerek üretimi, yatırımı ve verimliliğimiz tehdit eden bir aşamaya gelmiştir.
Kürt meselesinin çzümüne yatkınlık göstermesinin işaret ettiğiniz nedenine katıılyorum. Ekonomide ve jeopolikteki sıkışıklık AKP'yi Kürt sorununda adım atmaya zorlamıştır. Erdoğan DEM seçmeninin Öcalan'dan talimat gelse bile kendisine oy vermeyeceğini çok iyi biliyor.
Özenli yorumunuza teşekkür ederim. Görüşlerimiz arasında pek fazla bir fark yok aslında. Kısa yazılarda bütün bir terminolojiyi anlatmak kolay olmuyor bu yüzden yanlış anlamalar kaçınılmaz.
'Elitler' kavramını önceki yazılarda daha geniş ele almıştım bu son yazıda tekrarlamadım. 'Elit' deyince, Gramsci'nin 'hegemonya' kavramındaki 'hegemon'lar yani egemenler olarak da düşünebilirsiniz. Gramsci, elit kültürel ve ideolojik söylemlerin toplumun geri kalanı tarafından nasıl benimsendiğini, elitlerin kendi görüşlerini kültürel norm ve evrensel bir ideoloji olarak halka nasıl kabul ettirebildiklerini açıklamak için önermişti hegemonya kavramını. Elit konsensus mükemmel olduğu zaman, hegemonya öyle kusursuz çalışır ki, halk, elit ideolojiyi kendi doğal ve kaçınılmaz doğrusu olarak kabul eder ve kendi çıkarları ile uyumlu sanar diye bağlıyor.
Bir 'ak sakallılar meclisi' değil yani. Perde arkasından sufle veren komplo yapan insanlar yok. 'İç dinamik' demişsiniz. Aynen sizin dediğiniz gibi. O iç dinamiğin özneleri tek tek toplumun bireyleri ama bazılarının toplum üzerindeki etkileri daha fazla oluyor ve bu insanlar zaten genellikle benzer okullardan mezun olmuş oluyorlar, benzer kulüplere gidiyorlar, birbir leriyle çeşitli network platformlarında görüşmüş konuşmuşlukları var. 'Hegemony' ya da benim tabirimle 'Elit Konsensüs' böyle gündelik ama sürekli informal ama ciddiye alınan ilişkiler bazında oluşuyor. Elbette ki sınıfsal temeli var ama tamamen sınıfsal aidiyetlerle açıklamak mümkün değil bence.
Esas üstüne basmak istediğim nokta, bahsettiğim projelerin bir dış komplo sonucu olmadığı idi. 'Elit konsensüs' kavramının daha tanımlanmaya muhtaç olduğunun farkındayım ama bu zor. Ancak ülke ülke misallerle anlatılabilir. Stefan Dercon, Kalkınma Kumarı kitabında kendi tecrübeleri bazında bunu yapmaya çalışmıştı. Tavsiye ederim. Onun her görüşüne katılmıyorum ama dile getirdiği 'Elit Konsensüs' tanımını benimsedim. Aralık 2023'de Dercon'un kitabı hakkında yazmıştım.
Yorumunuzda belirttiğiniz gibi, her iki olayın da SSCB'nin gerileme ve çökme dönemine gelmesi tesadüf değil. Türkiye gibi orta büyüklükte ülkelerin yeni durumda pozisyon almaları ile ilgili bence. İçinde bulunduğumuz dönem hakkında düşüncelerimi Eylül 2023'de yazmıştım (ROGUE - Renaissance on globe with upheavals everywhere).
Buraya kadar, pek farklı düşünmüyoruz bence ama kavram kullanışlarımız biraz farklı.
Rusya konusu biraz daha başka. Ben olanları 'Kollektif batının Rusya'yı kuşatma politikası' olarak değil 'kışkırtma' politikası olarak yorumluyorum. Çin dünya liderliğine oynayan bir aktör olmadan önce planlanmıştı bu politika ve neocon ve silah şirketlerinin ısrarı ile yürürlüğe kondu, planın miadının bir çokları tarafından dolduğu bilinmesine rağmen. Sonuç olarak, Rusya Çin'in bir vasal devleti haline gelecek bence. Çok yönlü bir konu ve çalakalem daha fazla yazmak istemiyorum çünkü ne yazsam tam olarak anlatamıyamacağım düşündüklerimi.
Tekrar ediyorum. Dikkatle kaleme alınmış yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Yillardir Turkiye'yi ve politikalarini takip etmeye calistim. Konusulanlardan, verilen demeclerden, gosterilen tepkilerden ve alinan kararlardan kendi anlayisimla cikardigim sonuc su:
-Evet, politikalar belirlenirken, ortada bir elitler ortak noktasi var. Bu elitler mutlaka milliyetci kadrolardan olusuyor. Ister Kemalist milliyetci olsun, ister MHP kadrolarindan olsun, isterse "solcu" Aydinlikcilardan olsun, isterse dinci kadrolardan olsun... Yeter ki, milliyetci oldugunu bir sekilde ispat etmis olsun... Devletin makbul gordugu elit kadrosuna girebilir. Mesela, Ulusal kanalda "isin asli" programini yapan Prof. Dr. Emin Gurses, eski MHP'li Namik Kemal Zeybek, Umit Ozdag, Mumtazer Turkone ilk aklima gelenler. Konusmalarini dinleyin, sozlerindeki mesajlari ayiklayin gorursunuz ki, elitler bu isin tem merkezindedirler. Mumtazer Turkone diyor ki, "Evet, devlet akli denen sey vardir. Nedir devlet akli? Kendi sahsi cikarini degil, ulkenin cikarini kollayan ve bu ugurda her turlu sikintiya gogus gerebilen vatansever, topluma yon verebilen kadrolardir." Tam olarak bu cumle olmasa da soyledigi aslinda budur.
MHP hicbir zaman iktidar olma hirsi gostermedi. Fakat, silahli kuvvetlerde, polis ve diger emniyet kurumlarinda, yargida, MiT'de varolan kadrolari ile Turkiye'nin gidisatina yon veren ve devletin hemen her ihtiyac duydugu anlarda dizginleri ele alip etrafina aldirmadan kendi dogru bildigi yonde politikalari yururluge koyan bir parti oldu. "Erdogan'dan cumhurbaskani olmaz" deyip, sonrasinda, yeni "Turk yuzyilinin bas lideri Erdogan" kampanyasina gecis ancak devlet aklinin bir sonucu olmak durumunda.
Ne kadar yipranmis olsa da, Erdogan hala cogunlugun vazgecilmez lideri. Erdogan millete "Kalk" dese, millet kalkar, "Otur" dese millet oturur. Erdogan'nin bu gucu MHP'nin devam ettirmek istedigi politikalar icin uygun. Eger, Turkiye, Suriye'de bir "Abilik" yapmayi kendisine hedef politika olarak belirlediyse, bu politikanin tutkali olarak Erdogan iktidarina devam etmelidir. Ha, belki yonetim baska turlu olur, baska kadrolar gelir, ayri mesele. Fakat, Erdogan iktidari son bulmaz. Millet istedigi kadar ekonomik kriz ile bogusa dursun. Secimden Erdogan iktidarini cikarmak bu politikalarin devami icin sart olur. Erdogan'a rakip duranlara veya politik olarak Amerika'ya yakin duranlara yol verilmez, ne pahasina olursa olsun.
Haklısınız. Kaptan değişirken rota sabit kalacak. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Oldukça doyurucu bir yazı. Ancak şunu eklemek isterim ki, Erdoğan'ın seçilip seçilmemesinin bir önemi kalmadı artık. Devlet, son yirmi yılda bir çalışma prensibi edindi. Bu prensipte gerek bahsettiğiniz "elit"ler gerekse de uluslararası piyasa güçleri kendine belli rol ve yer edindi. Türkiye konusunda halk iradesinin pek bir öneminin kalmamasının sebebi de bu gibi duruyor. Elbette ki Erdoğan gibi bir figürün eninde sonunda gidecek olması siyaset sahnesine yeni aktörler getirecek, kurulan ve beslenen yapıdaki iktidar/güç paylaşımı umulmadık sürprizlere gebe olacak, ancak bu karmaşadan daha az devletçi bir anlayış doğmayacak gibi görünüyor.
Bir yandan anayasa değiştirilmeye çalışılırken, bir yandan Erdoğan’ın en büyük rakibi hapisteyken ve seçimin ne zaman yapılacağını bilmiyorken Erdoğan’ın gideceği varsayımı ne kadar gerçekçi?
Erdoğan'ın şahsi tercihlerinin ötesinde, ülkenin dipten akan cereyanlarını anlatmaya çalıştım yazımda. O yüzden, 2028 seçimlerinde Erdoğan döneminin biteceğini sanıyorum. Şimdi uzatmalar oynanıyor. Tabii, bu öngörünün gerçekçi olup olmadığını ancak yaşayarak göreceğiz.
Halim Bey merhaba, makaleniz ile ilgili görüşlerim şöyle.
Öncelikle "elitler" söyleminizi biraz sorunlu bulduğumu belirtmek istiyorum. Nihayetinde olanların ülkenin kendi iç dinamiğinin yarattığı gelişmelerin dış etkilerle sarmallanarak başımıza gelen şeylerden ibaret olduğunu söylemek bilime daha uygun.
Meseleye bu perspektiften bakarsak perde arkasında birilerini aramak yerine "somut durumun somut tahlili" ile mevcut durumu kavramaya çalışmamız gerek. Ortada bir gizem olacaksa bu sonsuz sayıda şeyin iç dinamiğini bilebilmemizin imkansızlığından kaynaklanır, elit aktörlerin seçimlerinden değil. Ki elit diye aklımızdan geçirdiklerimiz homojen bir yapı oluşturmazlar, bir çok parçadan oluşurlar, her parçanın da farklı iç dinamikleri vardır.
AKP ve PKK'nın yükselişine de elitlerin planı olarak bakmaktansa olayların gelişimine bakarak anlamaya çalışmak daha anlamlı olur. Her iki olguya güç veren gelişmenin SSCB'nin gerileme ve çökme dönemine dek geldiğine dikkat etmek gerekir.
Sosyalizm ideolojisinin çekiciliğini yitirmesinin kitlelerin tercihlerinde değişikliklere yol açması doğaldı. Kitlelerin tercihinde geri çekilen sosyalizmin bıraktığı boşluğu dine yaslanan çözümler doldurdu. Aynı şekilde kürtlerin kimlik talebinin Türkiye sosyalist hareketinin tali bir konusu olarak çözülmeyeceğinin belli olması PKK'nin önünü açmıştır. Elitlerin bu konuda bir günahının olmadığı ortada.
Yazı içinde geçen Rusya'nın Ukrayna'daki olası başarısının Pirus zaferi olarak değerlendirilmesini de yanlış buluyorum. Kollektif batının Rusya'yı kuşatma politikasının iflası anlamına gelecek böyle bir gelişme Rusya için ne kadar yüksek maliyet taşırsa taşısın, batı için sonun başlangıcı anlamına gelecek bir hezimet olacaktır. Çünkü bu gelişme ile kollektif batının Rusya'nın doğal kaynaklarına çökerek kendi sorunlarını çözme planını yok edecektir, bu da batı ittifakının sonu anlamına gelir. Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesinin ilk günlerinde beklentiler, Rusya ekonomisinin çökmesi ve Rusya'nın iç karışıklığa sürüklenmesiydi. Ttam tersine tanık olduk. Rusya ekonomisi ve siyaseti dimdik ayakta dururken kollektif batı ekonomileri durgunluğa girdi ve siyasi alanda da sistem karşıtı partilerin yükselişine tanık olduk.
AKP'nin Türkiye ekonomisine verdiği zararı yanlış yerlerde aradığınızı düşünüyorum. AKP ülkenin kaynaklarını dışarıda askeri içeride yandaş besleme projeleri ile tüketmiştir. Yarattıkları vergi yükü taşınamaz hale gelerek üretimi, yatırımı ve verimliliğimiz tehdit eden bir aşamaya gelmiştir.
Kürt meselesinin çzümüne yatkınlık göstermesinin işaret ettiğiniz nedenine katıılyorum. Ekonomide ve jeopolikteki sıkışıklık AKP'yi Kürt sorununda adım atmaya zorlamıştır. Erdoğan DEM seçmeninin Öcalan'dan talimat gelse bile kendisine oy vermeyeceğini çok iyi biliyor.
Saygılar,,
Özenli yorumunuza teşekkür ederim. Görüşlerimiz arasında pek fazla bir fark yok aslında. Kısa yazılarda bütün bir terminolojiyi anlatmak kolay olmuyor bu yüzden yanlış anlamalar kaçınılmaz.
'Elitler' kavramını önceki yazılarda daha geniş ele almıştım bu son yazıda tekrarlamadım. 'Elit' deyince, Gramsci'nin 'hegemonya' kavramındaki 'hegemon'lar yani egemenler olarak da düşünebilirsiniz. Gramsci, elit kültürel ve ideolojik söylemlerin toplumun geri kalanı tarafından nasıl benimsendiğini, elitlerin kendi görüşlerini kültürel norm ve evrensel bir ideoloji olarak halka nasıl kabul ettirebildiklerini açıklamak için önermişti hegemonya kavramını. Elit konsensus mükemmel olduğu zaman, hegemonya öyle kusursuz çalışır ki, halk, elit ideolojiyi kendi doğal ve kaçınılmaz doğrusu olarak kabul eder ve kendi çıkarları ile uyumlu sanar diye bağlıyor.
Bir 'ak sakallılar meclisi' değil yani. Perde arkasından sufle veren komplo yapan insanlar yok. 'İç dinamik' demişsiniz. Aynen sizin dediğiniz gibi. O iç dinamiğin özneleri tek tek toplumun bireyleri ama bazılarının toplum üzerindeki etkileri daha fazla oluyor ve bu insanlar zaten genellikle benzer okullardan mezun olmuş oluyorlar, benzer kulüplere gidiyorlar, birbir leriyle çeşitli network platformlarında görüşmüş konuşmuşlukları var. 'Hegemony' ya da benim tabirimle 'Elit Konsensüs' böyle gündelik ama sürekli informal ama ciddiye alınan ilişkiler bazında oluşuyor. Elbette ki sınıfsal temeli var ama tamamen sınıfsal aidiyetlerle açıklamak mümkün değil bence.
Esas üstüne basmak istediğim nokta, bahsettiğim projelerin bir dış komplo sonucu olmadığı idi. 'Elit konsensüs' kavramının daha tanımlanmaya muhtaç olduğunun farkındayım ama bu zor. Ancak ülke ülke misallerle anlatılabilir. Stefan Dercon, Kalkınma Kumarı kitabında kendi tecrübeleri bazında bunu yapmaya çalışmıştı. Tavsiye ederim. Onun her görüşüne katılmıyorum ama dile getirdiği 'Elit Konsensüs' tanımını benimsedim. Aralık 2023'de Dercon'un kitabı hakkında yazmıştım.
Yorumunuzda belirttiğiniz gibi, her iki olayın da SSCB'nin gerileme ve çökme dönemine gelmesi tesadüf değil. Türkiye gibi orta büyüklükte ülkelerin yeni durumda pozisyon almaları ile ilgili bence. İçinde bulunduğumuz dönem hakkında düşüncelerimi Eylül 2023'de yazmıştım (ROGUE - Renaissance on globe with upheavals everywhere).
Buraya kadar, pek farklı düşünmüyoruz bence ama kavram kullanışlarımız biraz farklı.
Rusya konusu biraz daha başka. Ben olanları 'Kollektif batının Rusya'yı kuşatma politikası' olarak değil 'kışkırtma' politikası olarak yorumluyorum. Çin dünya liderliğine oynayan bir aktör olmadan önce planlanmıştı bu politika ve neocon ve silah şirketlerinin ısrarı ile yürürlüğe kondu, planın miadının bir çokları tarafından dolduğu bilinmesine rağmen. Sonuç olarak, Rusya Çin'in bir vasal devleti haline gelecek bence. Çok yönlü bir konu ve çalakalem daha fazla yazmak istemiyorum çünkü ne yazsam tam olarak anlatamıyamacağım düşündüklerimi.
Tekrar ediyorum. Dikkatle kaleme alınmış yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Yillardir Turkiye'yi ve politikalarini takip etmeye calistim. Konusulanlardan, verilen demeclerden, gosterilen tepkilerden ve alinan kararlardan kendi anlayisimla cikardigim sonuc su:
-Evet, politikalar belirlenirken, ortada bir elitler ortak noktasi var. Bu elitler mutlaka milliyetci kadrolardan olusuyor. Ister Kemalist milliyetci olsun, ister MHP kadrolarindan olsun, isterse "solcu" Aydinlikcilardan olsun, isterse dinci kadrolardan olsun... Yeter ki, milliyetci oldugunu bir sekilde ispat etmis olsun... Devletin makbul gordugu elit kadrosuna girebilir. Mesela, Ulusal kanalda "isin asli" programini yapan Prof. Dr. Emin Gurses, eski MHP'li Namik Kemal Zeybek, Umit Ozdag, Mumtazer Turkone ilk aklima gelenler. Konusmalarini dinleyin, sozlerindeki mesajlari ayiklayin gorursunuz ki, elitler bu isin tem merkezindedirler. Mumtazer Turkone diyor ki, "Evet, devlet akli denen sey vardir. Nedir devlet akli? Kendi sahsi cikarini degil, ulkenin cikarini kollayan ve bu ugurda her turlu sikintiya gogus gerebilen vatansever, topluma yon verebilen kadrolardir." Tam olarak bu cumle olmasa da soyledigi aslinda budur.
MHP hicbir zaman iktidar olma hirsi gostermedi. Fakat, silahli kuvvetlerde, polis ve diger emniyet kurumlarinda, yargida, MiT'de varolan kadrolari ile Turkiye'nin gidisatina yon veren ve devletin hemen her ihtiyac duydugu anlarda dizginleri ele alip etrafina aldirmadan kendi dogru bildigi yonde politikalari yururluge koyan bir parti oldu. "Erdogan'dan cumhurbaskani olmaz" deyip, sonrasinda, yeni "Turk yuzyilinin bas lideri Erdogan" kampanyasina gecis ancak devlet aklinin bir sonucu olmak durumunda.
Ne kadar yipranmis olsa da, Erdogan hala cogunlugun vazgecilmez lideri. Erdogan millete "Kalk" dese, millet kalkar, "Otur" dese millet oturur. Erdogan'nin bu gucu MHP'nin devam ettirmek istedigi politikalar icin uygun. Eger, Turkiye, Suriye'de bir "Abilik" yapmayi kendisine hedef politika olarak belirlediyse, bu politikanin tutkali olarak Erdogan iktidarina devam etmelidir. Ha, belki yonetim baska turlu olur, baska kadrolar gelir, ayri mesele. Fakat, Erdogan iktidari son bulmaz. Millet istedigi kadar ekonomik kriz ile bogusa dursun. Secimden Erdogan iktidarini cikarmak bu politikalarin devami icin sart olur. Erdogan'a rakip duranlara veya politik olarak Amerika'ya yakin duranlara yol verilmez, ne pahasina olursa olsun.
"Elit" derken 'entellektüel' kasdetmiyorum.
TR'nin vaziyetini hiç bu açıdan düşünmemiştim. Ufuk açıcı oldu. Teşekkürler.