Simülasyonda yaşamak : Gerçeklik dediğimiz şey ne kadar gerçek?
İbn Arabi'den Elon Musk'a: Simülasyonda Yaşama Fikri Modern Düşünceyi Nasıl Şekillendiriyor?
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Abonelik bedava. Reklam falan da yok burada. Yani bana para getirmeyecek ama abone olarak şevkimi arttıracaksınız. Manevi desteğinizi esirgemeyin.
-+-+-+-+
Endülüs İslam alimi İbn Arabi 12. yüzyılda rüya içi bir rüyadır diye tarif etmiş hayatımızı:
Bir hayal olduğunu bil, ve algılayıp
‘ben değilim bu’ dediğin her şey
onlar da hayal.
Yani bütün varoluş hayal içinde bir hayal.
(Muhyiddin Ibni Arabi)
Günümüzde, Nick Bostrom şöyle ifade etti görüşlerini:
İleri teknolojiye sahip bir “posthuman” uygarlık muazzam bir bilgi işlem gücüne sahip olacaktır. Bu ampirik gerçeğe dayanan simülasyon argümanına göre aşağıdaki önermelerden en az biri doğrudur: (1) İnsani uygarlıklar içinden insan sonrası posthuman aşamaya ulaşma oranı sıfıra çok yakındır; (2) Atalarının (HG: Evrimsel tarih) gelişimine ilgi duyup o hayatların simülasyonunu yapmayı düşünen posthuman uygarlık oranı sıfıra çok yakındır; (3) Bizim gibi deneyimlere sahip olup simülasyonda yaşayan insanların oranı bire çok yakındır. Eğer (1) doğruysa, o zaman hemen hemen yüzde yüz ihtimal post-insanlığa ulaşamadan yok olacağız. Eğer (2) doğruysa, o zaman ileri uygarlıklar hep birbirine benzeyecek ve aralarında atalarının hayatlarının simülasyonlarını yürütmek isteyen ve bunu yapabilen yeterince varlıklı bireyler bulunmayacak demektir. Eğer (3) doğruysa, o zaman neredeyse kesinkes bir simülasyonda yaşıyoruz anlamına gelir. Mevcut cehaletimizin karanlık ormanında, kişinin inancını (1), (2) ve (3) arasında kabaca eşit bir şekilde paylaştırması makul görünüyor. Şu anda bir simülasyonda yaşamıyorsak, torunlarımız hiç bir zaman bir ata simülasyonu yürütmeyecek.
Bostrom, 2003
Yani,
Eğer insan uygarlıklarının neredeyse sınırsız hesaplama gücüne sahip olduklarında insan sonrası seviyeye ulaşacaklarına inanıyorsan; ve
Eğer bu insan sonrası medeniyetlerdeki pek çok bireyin kendi evrimsel gelişimlerine yani atalarının hayatlarına ilgi gösterip o hayatları simüle etmek isteyeceğine inanıyorsan;
O zaman bir milyar post-insan tarafından yaratılan simüle edilmiş evrenlerde muhtemelen trilyonlarca bilinçli varlığın olacağına da inanman gerekiyor.
Eğer bu konulara kafa yoran biriyseniz, simüle edilmiş evrenlerden birinde yaşıyor olmanız daha muhtemel çünkü bunların sayıları daha fazla.
Bunlar Bostrom'un argümanları. Elon Musk aynı fikirde ve ona göre daha gelişmiş bir uygarlığın yarattığı simüle edilmiş bir ortamda yaşıyor olmamız milyarlarca kat daha muhtemel. Astrofizikçi Neil deGrasse Tyson da aynı fikirde ama ona göre oran ihtimal 50-50. Sean Carroll, Sabine Hossenfelder ve Roger Penrose hipotezi kayda değer bulmuyor.
Gerçekten de bu test edilemeyecek bir hipotez ve dolayısıyla bilimden ziyade bir inanç meselesi gibi.
Bir simülasyonda yaşama ihtimali beni rahatsız eden bir şey değil. Bu, günlük tercihlerimi değiştirmez ama ilginç spekülasyonlara kapı açan bir kabul olur.
Eğer bir Simülasyonda yaşıyorsam
Simulasyonda yaşıyor olmanın muhtemel sonuçları neler olabilirdi?
Birinci kademe, ikinci kademe, üçüncü kademe…
Bir kere simulasyon kabulünü yaptığınız zaman, birden fazla simülasyon olma ihtimalini de kabul etmek gerekiyor. Teşbihde hata olmaz, patates gibi yekpare değil, soğan gibi kat kat yani. Birinci kat simülasyondaki simüle edilmiş varlıklar yeterince geliştiklerinde, kendi simülasyonlarını yaratmaya karar verebilirler; bu da bizim ikinci tabaka simülasyonlar diyebileceğimiz şeyi oluşturur. Benzer şekilde, bu ikinci tabadaki simülasyon da kendi simülasyonuna ulaşabilir ve bu da üçüncü tabaka simülasyonu doğurur ve böyle gider..
Ancak bunun önemli bir sonucu var: Birbirini takip eden her aşamada simülasyonların kalitesi ve kapsamı muhtemelen düşecektir.
Neden? Çünkü birinci kademe evreni çalıştıran hesaplama motorunun aynı zamanda alt kademelerdeki tüm simülasyonlara da yetmesi gerekecek. O motor ne kadar güçlü olursa olsun sonsuz kapasiteye sahip olamaz. Sistemin aşırı yüklenmesini önlemek için, hesaplama yükünü azaltmak amacıyla alt düzey simülasyonların giderek basitleşmesi gerekecektir. Bu basitleşme, daha az ayrıntılı fizik, daha düşük çözünürlük, basitleştirilmiş karakterler ve hatta daha yavaş işlem hızları anlamına gelebilir.
Fermi Paradoksu
Gökyüzünde görülebilen milyarlarca galaksi göz önüne alındığında, evrendeki tek akıllının biz olma ihtimali inanılmaz derecede düşük görünüyor. Bu uçsuz bucaksız uzayda başkaları da olmalı. Peki bu akıllı uzaylılar nerede? Neden onların varlığına dair hiçbir kanıt yok? Bu paradoks ünlü fizikçi Enrico Fermi tarafından dillendirilmişti ilk olarak ve Fermi Paradoksu olarak bilinir.
Bir simülasyonda yaşıyorsak, paradoksa cevap, bizim simülasyon kademesindeki hesaplama gücünün sınırlarına bağlı olabilir. Yukarıdaki tabakalardan bize gelene kadar, hesaplama kapasitesi azalmışsa, bizim evrenimiz yalnızca tek bir akıllı türü, yani sadece bizi, destekleyecek şekilde tasarlanmış olabilir. Teleskoplarla gördüğümüz milyarlarca galaksi o zaman belki de bir uydurmacadır ve ışık hızı, uzak yıldızlara gitmemizi ve yanılsamayı ortaya çıkarmamızı engellemek için katı bir sınır olarak empoze edilmiş olabilir.
Aslında bu, birinci kademe bir simülasyonda yaşamadığımızın bir göstergesi olabilir. Eğer öyle ise, torunlarımız kendi simülasyonlarını yarattıkça işler daha da kötüleşebilir. Onların simüle edecekleri evrenler o kadar kısıtlı olabilir ki, tamamen basitleştirilmiş Newton fiziği tarafından yönetilen tek bir güneş sistemiyle sınırlı olabilirler.
Potemkin Evreni
Grigory Potemkin bir Rus mareşali ve bir zamanlar İmparatoriçe Büyük Katerina’nın sevgilisiydi. İmparatoriçe'yi etkilemek ve bölgenin gerçek yoksulluğunu gizlemek için Dinyeper Nehri boyunca sahte, güzel köyler inşa ettiği söylenir. Katerina’nın teknesinden hayranlık duyarak seyrettiği güzel binalar arkası boş boyalı duvarlardan ibaretti. Buradan yola çıkarak “Potemkin Köyü” terimi, özdeki eksikliği gizlemek için aldatıcı bir görünüm sunan şeylere ait bir metafor haline geldi.
Eğer simüle edilmiş bir evrende yaşıyorsak, etrafımızda gördüğümüz çoğu şey benzer biçimde yanıltıcı olabilir. Hesaplamada tasarruf için, simülasyon, yalnızca onunla aktif olarak etkileşime girdiğimizde "gerçeklik" yaratabilir. Örneğin, Dünya'nın iç kısmı yalnızca sadece kuyu kazıp derine indiğimizde ayrıntılandırılır; aksi takdirde simülasyon, gözlemlenmeyen şeylerin ayrıntılarıyla uğraşmaz.
Filozof George Berkeley'in meşhur sorusu şuydu: "Ormanda bir ağaç düşerse ve etrafta onu duyacak kimse yoksa, ses çıkarır mı?" Simüle edilmiş bir evrende cevap "Hayır" olabilir:
Özgür İrade
Bir simülasyonda yaşıyorsam, kendi kararlarımın efendisi olduğumu iddia etmek zor. Ancak fiziksel evrenin deterministik yasalarla yönetildiğini veya her yerde hazır ve nazır bir Tanrı'nın her şeyi kontrol ettiğini kabul edersek de aynı sorun ortaya çıkar. Bir simülasyonda, gerçekten rastgele çalışan bir rastgele sayı üreteci, simüle edilmiş bir varlığa özgür irade yanılsaması vermek için yeterli olabilir.
Simüle edilmiş bir evrende yaşadığımız olasılığını düşünürsek, bilimin çözülmemiş gizemlerinin çoğunu açıklamak da kolaylaşır. Örneğin, DNA'mızın net bir işlevi yokmuş gibi görünen ve genellikle hurda DNA olarak adlandırılan büyük bölümünü ele alalım. Belki de bu hurda DNA daha yüksek seviyeli evrenlerde bir amaca hizmet ediyordu, ancak bizim seviyemizdeki sınırlı hesaplama kaynakları nedeniyle faydası ortadan kalktı. Benzer şekilde, astrofizikçilerin aradığı, yakalanması zor karanlık madde, orijinal evrenin zengin galaksilerinin, simüle edilmiş alt katmanlarda Potemkin Köyleri benzeri yanılsamalarla ikame edilmesinin bir yan ürünü olabilir.
Simülasyon Hipotezi aynı zamanda ünlü Schrödinger'in Kedisi paradoksu için de bir açıklama sunuyor bence. Bir simülasyon içinde isek eğer, birisi kutuyu açana kadar ölü ya da diri kedi diye bir şey yoktur zaten. Kedinin durumu, tıpkı bir simülasyonun yalnızca ihtiyaç duyulduğunda ayrıntı sunması gibi, yalnızca gözlemlendiğinde ortaya çıkar.
Elbette bu spekülasyonların hiçbiri test edilebilir şeyler değil. Simülasyon Hipotezinin kendisi test edilemez, ancak her şeye gücü yeten bir Yaratıcı fikrinden veya her şeyin kendiliğinden "kuantum köpüğünden" ortaya çıktığı fikrinden daha fazla veya daha az fantastik olmadığı tartışılabilir.
Referanslar
Bostrom, N., “Bir Simülasyonda mı Yaşıyorsunuz?”, Philosophical Quarterly (2003) Cilt. 53, Sayı. 211, s. 243-255
Ogunnaike, O. (2013) "Başlangıç ve İbn 'Arabi," Journal of Religion & Film: Cilt. 17: Sayı. 2, Madde 10. Şu adresten ulaşılabilir: https://digitalcommons.unomaha.edu/jrf/vol17/iss2/10
Kısa Kısa
-+-+-+-+
OpenAI o1
12 Eylül 2024
OpenAI geçen hafta ChatGPT-o1'in bir önizlemesini (preview) yayınladı. Denedim ve çok beğendim. Şu soruları sordum:
Dairesel kesitli bir ankastre kirişin çapı 10 mm olsun. Uzunluğu 1 m'dir. Serbest ucunda 100 N'luk bir yük dolayısı ile kirişte oluşan maksimum stres nedir?
Sizden dairesel kesitli bir çelik kiriş tasarlamanız isteniyor. Kirişin uzunluğu 1 m'dir. Kiriş, bir ucu çelik duvara kaynaklanmış, diğer ucu serbest olan bir konsol (cantilever) olarak kullanılır. Serbest uca 100 N'luk bir yük uygulandığında kirişteki gerilmenin 1020 MPa'ya eşit olması istenmektedir. Kesit çapı ne olmalıdır?
Mekanik bir şaft 300 RPM'de dönerken 2kW güç aktarıyor. 10 mm çapında sabit kesitlidir. Eğilme momenti sıfırdır. Maksimum Kayma Gerilme (Maximum Shear Stress Theory) Teorisini kullanarak gerekli akma mukavemetini (yield strength) hesaplayın.
Aynı soruyu dönen mekanik millere ilişkin Avustralya Standardı AS1403'ü kullanarak çözebilir misiniz?
Tüm soruları doğru bir şekilde yanıtladı ve ara hesaplama adımlarını çok net bir şekilde açıkladı. Görünüşe göre ChatGPT, ikinci sınıf makine mühendisliği Mukavemet dersini kolayca geçebilecek. Bu ders bir çok üniversitede tüm makine mühendisliği öğrencileri için zorunlu olan temel bir derstir.
-+-+-+-+
İyinin aşırısı yine iyi mi?
Ziyaretçi sayısını sınırlama amacıyla Yunanistan, popüler adalara gelen yolcular için 20 Euro'ya (22 $) kadar bir ayakbastı ücreti koydu. OECD ülkeleri arasında Yunanistan, GSYİH'nın yüzdesi olarak turizm gelirinde lider konumdaymış. Turizm, Yunan ekonomisinin %25'ini oluşturuyormuş. Yunanistan'ın GSYİH'sının diğer %50 ila %55'inin hükümet harcamalarından geldiği göz önüne alındığında, ülkede başka kayda değer ekonomik faaliyet yok gibi gözüktü bana.
Türkiye'nin toplam turizm geliri Yunanistan'ın iki katı olmasına rağmen, ülkenin GSYİH'sının yalnızca %12'sini oluşturuyor. Türkiye'de kamu harcamalarının GSYİH'nın yaklaşık %30 ila %35'ine karşılık geldiğini hesaba katınca, Türkiye’de turizmin sivil toplum ekonomisinin çok daha küçük bir bölümünü oluşturduğu anlaşılıyor. Bu rakamlar Türkiye'nin turizm sektörünü daha da genişletme konusunda önemli bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.
Günlük
Birdsville Yarışları
-+-+-+-+ Birdsville, Brisbane'e 1600 km uzaklıkta, Simpson Çölü'nün kenarında yer alan ufacık bir kent. 1882 yılında başlayan ve günümüzde Birdsville At Yarışları olarak anılan yıllık at yarışı etkinliği sırasında bu ufak kentin kalıcı 100 kişilik nüfusu binlere ulaşıyor.
Fotoğraf geçen hafta düzenlenen 2024 Yarışlarından.
Birdsville'i ilk ziyaretim 1984 yılının Haziran ayındaydı. Daha sonra havaalanını inşa edecekleri yerde kamp kurmuştuk. O zamanlar bölgeyi çevreleyen ağaçları ve gün batımında Simpson Çölü üzerindeki kırmızı ufkun nefes kesen görüntüsünü hâlâ gözümün önünde canlandırabiliyorum. Güneş dünyanın sınırına doğru kayarken yüzlerce kuş ağaçlardan yükselmiş ve sessiz çöl havasını unutulmaz kanat sesleri doldurmuştu. Bu benim Avustralya'daki ikinci yılımdı. Büyülenmiştim.
Birdsville'e ikinci gidişimde Birdsville Jeotermal İstasyonu ile ilgili bir proje için uçtum. Ağaçlar gitmişti. Kuşlar gitmişti. Bu sefer güneş sessizce battı.
Birdsville'deki o ilk günlere ait kuşların herhangi bir görüntüsü yok elimde ama daha geçen hafta, yürüyüşüm sırasında bir anı yakaladım: Cooper Plains Parklands'deki kuşların gün batımından sonra yaygaraları:
Gecikmiş Saç Traşı
-+-+-+-+ Eddie bir aydır Hırvatistan'daydı. Bana seyahat tarihlerini vermişti aslında ama ben tamamen unuttum ve o gitmeden önce saçımı kestirme şansımı kaçırdım. Saçlarım yıllardır bu kadar uzun olmamıştı. Geçen pazartesi gelmiştir diye baktım ama bu döndükten sonraki ilk günmüş ve 10 kişi sırada bekliyordu. O kadar beklemeye niyetim olmadığından dönüp Çarşamba günü tekrar denedim ve saçımı o zaman kestirdim. İşte berber koltuğunda, bir önceki müşteriyi uğurlayan Eddie'yi bekliyorum:
Emeritus Profesörlere Öğle Yemeği
-+-+-+-+ Üniversitemiz Rektörü yılda bir kez tüm Emeritus Profesörleri öğle yemeğine davet eder. Eski meslektaşlarımla görüşmek için harika bir şans. Her yıl olduğu gibi bu yıl da öğle yemeği Gümrük Binasındaydı. Koloniye getirilen mallara ilişkin gümrük vergilerini toplamak için 1889 senesinde inşa edilmiş bir bina. Brisbane'e taşındığımda, Gümrük Dairesi başka yere taşınmıştı ve bina bizim Üniversite tarafından 1988'de kiralanana kadar boş kaldı. Burası çok güzel bir yer ve aşağıdaki resme tıklarsanız 3D olarak içini dolaşabilirsiniz.
Öğle yemeği bahane sohbet şahaneydi. Her perşembe kampüsteyken bizim bölümün emektarlarını görme fırsatı oluyor ama diğer bölümlerden insanları ancak böyle durumlarda görebiliyorum. Queen Caddesi otobüs terminaline geri dönerken nehir boyunca yürüyeyim dedim ama devasa bir inşaat alanı yolumu kesti tekrar caddeye çıktım:
Mt Gravatt Pazarı
-+-+-+-+ Pazardaki bir domates tezgahı sahibiyle çeri domates ekonomisi hakkında sohbet ettik. Güney Pasifik Tohumları şirketinden tanesi 1 dolara tohum alıyorlar. Her tohum, birçok domates bulunan bir asma haline geliyor. Ayrıca 250 fidan için 190 dolar karşılığında bir tepsi fidan da alınabilirmiş. Bu seçenek daha ucuz olsa da israfı en aza indirmek için tek tek tohum almayı tercih ediyorlar. Kendi tohumlarını yapmayı denemiş ancak mahsul kalitesiz olmuş. İşte kilosu 7 dolara ondan aldığım domatesler:
Altı haftalık son simitimi aldım. Ömer ve ailesi 6 hafta tatile çıktılar.
You Tube
-+-+-+-+
Bu Amerikan CBS videosundan, Türkiye'nin artık ABD ve İngiltere'nin ardından dünyanın üçüncü büyük TV dizisi ihracatçısı olduğunu öğrendim. Merkezi Los Angeles'ta bulunan araştırma şirketi Para-Analytics'e göre, Türk dizilerine olan uluslararası talep 2020-2023 yılları arasında %184 artmış. Dizi ihracatı Türkiye'ye 2022'de 600 milyon dolar kazandırdı deniyor ve mevcut rakamın şimdi daha da yüksek olması beklenirmiş.
Ne yalan söyleyeyim, bu benim için tam bir sürprizdi. Bu videoyu izlemeden önce bir tahminde bulunmam gerekirse, muhtemelen ABD ve İngiltere'nin ardından önce Fransa, Güney Kore, Japonya ve Hindistan'ı koyardım.
Pascal Hagi
-+-+-+-+
Bazı akşamlar televizyon izlerken bizim yanımıza geliyorlar. Beraber olmak hoşlarına gidiyor. Bazen odalarına geri göndermek zor oluyor. Pascal tarafından ısırılmadan onları yönlendirmek için bu iki kare halıyı kullanıyorum. Ancak şu anda sadece dinleniyoruz. Hagi rulo yapılmış halının içine girmiş ve Pascal onu dışarı çıkarmaya çalışıyor.
Okuduklarım
-+-+-+-+
The Fine Art of Uncanny Prediction, Robert Goddard
Bu, kazara detektif Umiko Wada'nın ikinci macerası. Wada'yla 2021 yılında yayınlanan Fine Art of Invisible Detection kitabında tanışmıştık. Kendisi Tokyo Metrosu Sarin Gazı Saldırısında dul kalan bir kadındı ve o sırada bir tazminat davası için Sarin gazı kurbanları hakkında kanıt toplamakta olan kıdemli özel hafiye Kodaka ile birlikte çalıştığında kendi yeteneklerini keşfetmişti. Kodaka, ilk kitapta öldü ama Wada detektiflik işine kendi başına devam etti.
Bu yeni kitapta, Wada, sanki kayıp bir kişiyi araştırmak için tutuluyor ancak soruşturma, kökleri 2. Dünya Savaşı'nın sonucuna dayanan ve ABD işgal güçlerinin bazı üyeleri ile yerel suç çeteleri arasındaki çatışmayı içeren bir komployla iç içe geçiyor. Başlıktaki Uncanny Prediction yani tekinsiz tahmin, Kobe depremini başarıyla tahmin ettikten sonra Japonya'da şehir efsanesi haline gelen, Kobe Sensitive olarak anılan gizemli bir kadının yeteneğine atıf. Kobe depreminden bir gün önce yetkilileri aramış ama kimse ona inanmamış. O depremde binlerce kişi öldüğünü hatırlarsınız. Wada'nın soruşturmasına bu konu da dahil oluyor ve bence bu katılım hikayeye biraz daha çeşni katıyor. Kobe Sensitive hikayesinin gerçeklere mi dayandığını yoksa pür Goddard icadı mı olduğunu bilmiyorum. Eğer Murat Tepe okuyorsa, belki yorum yapabilir.
Ya Kobe Sensitive'in olaylarının getirdiği doğaüstü bakış açısı nedeniyle ya da aynı zamanda bu bir Japon hikayesi olduğundan, kitap bana bir başka favorim Murakami'yi hatırlattı. Goddard'ın karakterleri Murakami'ninkiler kadar karmaşık değil ama Goddard'ın bitirişleri her zaman Murakami'nin kitaplarının sonlarından daha anlamlı oluyor.
AT Index
Temmuz ayında, Avustralya (AU) ve Türkiye(TR) fiyatlarını karşılaştırmak için AT endeksi diye bir sepet yapmıştım. Bu sepet için 1 Eylül fiyat kıyaslaması aşağıda Türk Lirası olarak görünüyor. Döviz kuru, 1AUD=23.05TRY.
AT endeks grafiği aşağıda. Bu histogramdaki sütun yüksekliği, Avustralya fiyatlarının Türkiye fiyatlarına oranını gösteriyor. Eğer fiyatlar eşit olsaydı, sütun yüksekliği 1,00 olurdu.
Kullandığım veri tabanı ve yazılımları github’dan indirebilirsiniz isterseniz.
Halim'cim eline sağlık. Ana konu seçimin çok enteresan.
Daha önce hiç düşünmemiştim böyle bir olguyu ama yazdıklarını okuyunca, olasılığı kabul edebilmek de çok makul geldi. İnsan vücuduna ve hatta çeşitli hayvanların anatomilerine bakınca ne kadar karmaşık olduğuna ama bu karmaşıklığa karşın her sistemin ne kadar uyumlu ve başarılı çalıştığını anlamak insanı şaşırtıyor. Bizlere kıyasla aptal olarak kabul ettiğimiz hayvanların toplu, bilinçli, zekice davranış biçimleri de kafamızdaki soru işaretlerini artırıyor.
Evren dersen, o bambaşka bir muamma.