Spotify’da Lex Fridman - Kanye West mülakatını dinledim. YouTube’da da var . Fridman, MIT’de yapay zeka araştırırken günlük podcast’a da vakit bulan zeki bir genç mühendis. Format hep aynı: üç saat tek konuk. İlgimi çekenleri telefona Spotify’dan indirip yürürken ya da bisiklete binerken izliyorum.
Kanye West’i biliyorsunuzdur: hip hopçu, Kim Kardaşyan’ın kaç yıllık kocası (bu sene başında boşandılar). Zaten tartışmalı bir karakterdi ama müzik kontratlarında kazıklandığını iddia ederek Yahudiler hakkında geçen ay uçuk kaçık twitler attıktan sonra daha da tartışmalı oldu; hakkında bir kampanya başlatıldı. Adidas ve Gap milyon dolarlık sözleşmeleri iptal etti. Gerisini dilerseniz medyadan izleyin.
‘Tarih dersleri kalksın, onun yerine mühendislik öğretelim çocuklarımıza’ dedi Ye1. Aklıma takıldı ister istemez. ‘Bazı şeyleri devamlı tekrar ettikçe ileri gitmek mümkün değil’ diye izah ediyor sonra.
Aksine ‘geçmişi hatırlamayanlar onu tekrar etmeye mahkumdur’2 denir. Bazı haller için doğru. Diyelim geçen hafta bir lokantada yemek yedim midem bozuldu. Bu hafta da aynı lokantaya gidip aynı yemeği yer ve midemi bozarsam, unuttuğum için geçmişi tekrar ettim denebilir. Yani musibetleri hatırlarsak onların yeniden başımıza gelmesini önleyebiliriz.
‘The Buried Giant’ romanında, Kazuo İshiguro3, toplumsal hafızayı toprağın altına gömülmüş bir deve benzetiyor. Romanın geçtiği ülkede, elli sene önce iki kavim arasında büyük çatışmalar olmuş, insanlar ölmüş, çok kan dökülmüş. Bunu kitabın sonuna doğru öğreniyoruz çünkü kitabın başında kimse bir şey hatırlamıyor. Querig diye bir ejderha nefesinden yayılan sislerle insanlar unutkanlaşmışlar. Hayal meyal hatırlanan oğullarının peşinde bir yaşlı çifti izliyoruz. Sis azalır, uyanan dev uyanıp hafızalar tazelenirken sönmüş sanılan alevler közlenmeye, unutulmuş kinler tazelenmeye başlıyor. Ishiguro’nun kitabına konu olan iki kavim Britonlar ve Saksonlar. Ama konu evrensel.
Yüz yıldır çözülememiş bir Kürt meselemiz var. Ben 1979 senesinden beri yurt dışında yaşıyorum. İnternet öncesi yıllarda, Avustralya’dan Türkiye gündemini takip imkanı yoktu. Kısa süreli tatil ziyaretlerinde, gündem iki haftada yakalanmıyor. İlk 2006 senesinde uzunca kaldığımda farkettim ki çok eskiden tanıdığım sevdiğim fikirlerine hala saygı duyduğum bazı arkadaşlarla Kürt meselesine bakışımızda derin farklılıklar oluşmuş. Bu farklılıkların formasyonlarımızdaki farklılıklardan ziyade o 1980-2000 seneleri arasında geçirdiğimiz tecrübelerden kaynaklandığına inanıyorum.
Mesela, 1995 senesinde İzmir’e gittiğimizde yollarda niye çöp sepeti yok toplaması belediyeye zor mu geliyor diye sormuştum. PKK bomba koyduğu için belediye çöp sepetlerini kaldırdı demişlerdi. Sokaktaki çöp sepetini kullanırken sepetin patlayıp kolumu ya da çocuğumun kolunu uçurmasından korkarak yirmi sene yaşasaydım, herhalde düşüncelerim şimdikinden farklı olurdu.
CHP, İyi Parti, AKP, vs parti tabanlarında PKK nefreti ve HDP ile ittifaklara duyulan çekimserlik böyle yakın geçmiş hatıraları ile besleniyor. Herkes için böyle olmayabilir ama belli bir kitlenin hissiyatı bence böyle. Aynısı Kürtler için de geçerli. Bazı Kürtler geçmişte çektikleri acıları unutamıyor ve o acıları çektirenlere duydukları nefretten dolayı kendilerini tüm Türkiye devletine düşman hissediyorlar.
Yazdıklarımın orijinal şeyler olduğunu sanmıyorum. Aileler arası kan davasının zararlarını herkes kabul eder. Belli bir noktadan sonra, kan davasının nasıl başladığının önemi kalmaz. İki aile için öyle ise, iki toplum için de öyle olacağını düşünmek çok büyük bir zihinsel sıçrama gerektirmiyor.
Gerçek hayatta geçmişi toplumsal hafızadan silmek mümkün değil. Yine de konuşurken yazarken geçmişten yola çıkan söylem tekrarlarından ziyade geleceğe bakan, Kürt meselesini çözmüş bir Türkiye’nin gücü ve refahından bahseden yeni söylemler yeni vizyonlar yaratmak gerekiyor diye düşünüyorum. Şu anki siyaset erbabı arasında bunu yapabilen az ama umut etmeye devam ediyorum.
Kanye West bir süredir sadece Ye diye çağrılmak istiyor. Ben de bu isteğe uyacağım.
İspanyol filozof Santayana’ya atfediliyor bu aforizma ama orijinal referansı bulamadım.
Ishiguro muhteşem bir yazar. 2017 Nobel ödülünü almıştı. Bütün kitaplarını okumanızı tavsiye ederim. Farklı tarzlar deniyor kitaplarında ve her kitabı farklı bir tarzda güzel. Benim en sevdiğim Kafkamsı bir serüvenin dile getirildiği The Unconsoled (Teselli Edilmemiş) romanı.