Komplo Teorileri - Bölüm 1
Ağaçlara odaklanan ormanı idrak edemez; her kaldırım taşının altında çapanoğlu arayan yolu göremez.
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın
Bu bloga abonelik ücreti yok ve hiç olmayacak. Okuduğunuzu beğenirseniz, teşekkür babında lütfen bu sayfayı başkalarıyla paylaşın. WhatsApp, Twitter(X), Instagram, Facebook artık elinizden ne geliyorsa. Yanlış şeyler yazmamak için özen gösteriyorum ama ne kadar çok insan okursa yanlışın fark edilme ihtimali o kadar yüksek olur. Yanlışları lütfen yorum yaparak ya da doğrudan bana yazarak düzeltin. Uzun yazmaya vaktiniz varsa, o zaman ayrı bir post olarak yayınlarım sizin katkınız olarak.
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
Joe Rogan ile Marc Andreessen söyleşisini dinlerken karar verdim bu konuya girmeye. Zor bir konu ve tek postada bitecek gibi değil. Gerisi gelecek. Andreessen, David McGowan'ın Weird Scenes in Laurel Canyon kitabına atıfta bulundu mülakatta. Bu kitap 2013 de yayınlanmış. Kindle için aldım.
Bu hafta genel yazmak istiyorum. Laurel Canyon ve Hippiler "komplo"suna kitabı okuduktan sonra gireceğim.
Komplo Teorileri
‘Dünya karmaşıklaştıkça, anlamak zorlaştı; komplo teorileri son yıllarda ondan çoğaldı’ diye düşünülebilinir. Ben de öyle başladım bu yazıya ama yeterli bir neden değil bence, hatta birinci neden bile değil çünkü insanların çoğunluluğunun meraklı oldukları kabulüne dayanıyor. İnsanlar karmaşanın içindeki düzeni merak ediyor ve bulamayınca da uyduruk açıklamalara inanıyorlar.
Bence çoğunluk meraklı olduğu için tam tersine meraksız oldukları için komplo teorilerine inanıyor. Etraflarında olan bitenleri yeterince merak etmedikleri için ilgilenip araştırmıyorlar. O zaman canları sıkılıyor. Canları sıkılınca, ‘hayat bundan ibaret mi? Ne kadar banal’ deyip, hayatı daha gizemli yapıp biraz heyecan üretecek söylemler arıyorlar. İnsanların birbirlerini gaza getirerek bilgilendik sandıkları Facebook, WhatsApp ve sair sosyal medya gruplarında, bu gün uydurup ortaya attığınız kurmacalar bir süre sonra başkalarından size geri gelince, en saçma şeylere, hatta kendi uyduruklarınıza bile, başkaları inandığı için siz de inanmaya meylediyorsunuz.
Eski çağlarda üç harfliler vardı, her mahallede bir yatır vardı, başa gelen bir çok şey onlarla açıklanırdı. Şimdi başımıza gelenleri komploculardan biliyoruz. Daha modern.
Komplo teorisi özünde kötü süper adam hikayesidir. Teoriye göre, komplocular çok hünerli her şeye kadir süper adamlardır. Bir türlü anlayamadığımız bu dünya kargaşası aslında onların yaratıp idare ettiği bir kurgular silsilesidir. Aynı zamanda, bir komployu anlamak sanki o komplonun içindekilerden biri olmak gibi gelir, o yüzden inandığımız uydurmaca ne kadar uçuksa o kadar heyecanlanırız.
Görüp duyduğumuzu anlamak algılamak için idrak (noös) sahibi olmak gerekir. ... Heraklitus … insanlar bir şeyleri algılamaya çalışırlarken Homer gibi göz boyamacılığı kurbanı olmaya yatkındırlar. Halbuki, görünenden gerçeğe varmak için, bulmacayı anlamak lazım... bu insan kapasitesi dahilinde gibi gözükse de çoğu kişi yapmaz. Sıradan insanların aptallığına ve cehaletine böyle şiddetle çatar Heraklitus. Kendi özel dünyaları içinde uyuyanlara benzetir onları.
(İngilizce aslı) : It is necessary to have understanding (noös) in order to be able to interpret the evidence of eyes and ears. … Heraclitus ... in Fragment 56 says that men, in regard to knowledge of perceptible things, “are the victims of illusion much as Homer was.” To reach the truth from the appearances, it is necessary to interpret, to guess the riddle ... but though this seems to be within the capacity of men, it is something most men never do. Heraclitus is very vehement in his attacks on the foolishness of ordinary men, and of what passes for knowledge among them. They are compared to sleepers in private worlds of their own.
(Dick’in bu paragrafı aldığı yer: E Hussey, The Presocratics, published by Charles Scribner’s Sons, New York, 1972, pages 37-38.)
P K Dick adını daha önce duymamışsanız ya da sadece sinemaya uyarlanan kitaplarından (The Man In The High Castle - Yüksek Şatodaki Adam, Blade Runner - Bıçak Sırtı, Total Recall - Gerçeğe Çağrı) tanıyorsunuz, bu noksanlığı ivedilikle gidermenizi tavsiye ederim. Bence P K Dick sadece usta bir bilim kurgu yazarı değil aynı zamanda yirminci yüzyılın ikinci yarısının en orijinal düşünürlerinden biridir. Esrar içerek yazdığı kitapların her biri ayrı bir beyin fırtınasının ürünüdür.
Eski Yunan’da Olimpos dağından inen tanrılar örüyordu insanların başına çorapları. Tanrının insanlardan daha uzak bir yerde tutulduğu günümüzün seküler dinlerinde, günlük işlere devamlı karışan tanrıların yerini komplocular almak zorunda kaldı.
Komplo türleri
Komplo teorileri genellikle öznesine göre, yani komployu yapana göre, sınıflandırılır: dış güçler, hükümet, zengin sınıflar, derin devlet, dünya dışı yaratıklar, emperyalistler, komünistler, falan.
Ben taktik ve stratejik komplolar diye ikiye ayırmayı tercih ediyorum. Satranç bilen okurlar için bunları kombinasyon (Alekhin) ve pozisyon (Capablanca) komploları diye de tanımlayabiliriz. İki 20. yüzyıl ustası Alekhin ve Capablanca satranç tarzlarını anlatan bu oyun türleri modern oyuncular için de bir tasnif aracı olarak kullanılabilir.
Taktik komplo örnekleri
9/11 komplosu — 11 Eylül ataklarını yapan El Kaide değil ABD’nin Irak’ı işgali için gerekçe yaratmaya çalışan unsurlardır.
Sandy Hoak komplosu — Sandy Hoak İlkokulunda 2012 yılında 26 kişinin öldüğü katliam aslında hiç olmadı, Amerikan halkını silahsızlaştırmak için mazeret arayan Obama hükümeti uydurdu ve hükümet yanlısı medya gerçekten olmuş gibi gösterdi.
QAnon komplo teorisi — Demokrat parti ileri gelenlerinin Washington’da bir pizacı dükkanının bodrumu merkezli kurduğu küresel sübyancı (pedofil) şebeke var. Donald Trump bunların iç yüzünü ortaya çıkardı onun için bütün müesses düzen Trump’a düşman.
Lozan Anlaşmasının gizli maddeleri — Türkiye’de bir kesim halk Lozan Anlaşmasındaki gizli maddelerin Türkiye’nin önünü kestiğine inanıp ve bu gizliliğin kalkacağı Anlaşmanın yüzüncü yıldönümünü bekliyordu.
Bu gibi komplo teorilerine aklı başında bir insanın inanması zor çünkü araştırarak delil bulunabilecek şeyler. Delil bulunduğunda da zaten komplo teorisi değil polisiye vak’a olurlar. Ortada dolaşan laf çoksa ama deliller dile getirilmiyorsa bu aslında delil olmadığının yani böyle bir teorinin hayal unsuru olduğunun işaretidir.
Yukarıdaki deli saçması komplo teorilerini, internette kimileri tarafından komplo teorisi olarak nitelendirip kaale alınmayan ve küçümsenen ama bence gerçekliği üzerine somut argüman ve deliller mevcut olan iddialarla karıştırmamak lazım. Bu ikinci tür iddialara burada misal vermeyeceğim çünkü misal verirsem daha ayrıntısına da girmem gerekecek ve konumuzun dışına savrulacağız.
Bu tür (taktik komplolar) bana göre aslında polisiye olaylar. Bunlar genellikle medyanın, bağımsız kurumların ve bazen polisin araştırmaları ile hemen olmasa da zamanla ortaya çıkıyor. Hiç ortaya çıkmayanları da vardır mutlaka ama böyle olması aynı zamanda söz konusu komploların zamanla araştırmacıların ilgisini çekmeyecek kadar gündemden düştüklerini yani o kadar da önemli ya da uzun dönem tesirli olmadıklarını gösteriyor.
Stratejik Komplolar
Benim ilgimi çeken ve zaman zaman merakımı uyandıran komplolar geniş kapsamlı ve çeşitli toplumsal katmanları aynı anda hedef alan projeler. Günümüz toplumu gibi karmaşık objeleri kontrol etmek bence mümkün değil. Bu yüzden bu türden komplo projeleri topluma belli bir yöne doğru bir dürtü vermeyi amaçlıyor ama sonrasını titizlikle kontrol edemiyor. Yatağında akan bir ırmağı bir yan kanal kazarak komşu bir vadiye sevk etmek gibi bir şey. Irmağın yönü belki değişiyor ama ondan sonra yoluna nasıl devam edeceğine yine kendisi karar veriyor.
Serseri mayın gibi kontrolsüz gelişebildiği için, böyle komplolar dönüp gelip yaratıcılarını da vurabiliyor. Mesela, Afganistan’ın o zamanki Sovyet yanlı rejimine karşı ABD tarafından Özgürlük Savaşçıları olarak desteklenen İslamcı mücahitlerin daha sonraki serüvenleri gibi. Yirmi sene sonra SSCB diye bir ülkenin artık olmadığı bir dünyada o mücahitlerin gelip ABD’yi vuracağı, o zaman Afgan mücahitleri destekleyen CIA’nın aklından bile geçmemiştir.
Osmanlı da komploları severdi bazıları geri tepse bile. Osmanlının yerine geçen Türkiye Cumhuriyeti’nde bir çok şey değişti ama sanırım bu değişmedi. Mesela, ‘1980 yazında, askeri darbeden bir kaç ay önce. Öcalan’ın PKK militanlarını Türkiye’yi terkedip Suriye’ye gelmeye çağırdığını’ yazıyor Aliza Marcus. Eylül ayındaki darbe tüm Türkiye’de olduğu gibi güneydoğu Anadolu’da Türk ve Kürt demokratların üstünden balyoz gibi geçti. Öcalan ve PKK kadroları, bir kaç sene sonra, rakip siyasi hareketlerden temizlenmiş mıntıkalara döndüler
David McGowan stratejik geniş kapsamlı uzun soluklu bir komplodan bahsediyor kitabında. Gelecek hafta devam edeceğim.
Kaynaklar
Marcus, Aliza. Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence (p. 49). NYU Press short. Kindle Edition.
McGowan, David. Weird Scenes Inside The Canyon: Laurel Canyon, Covert Ops & The Dark Heart Of The Hippie Dream. Headpress. Kindle Edition.
Kısa kısa
Beyin Dalga kayıtlarından türetilen Pink Floyd müziği
Scientific American, 15 Ağustos 2023 (ilk duyduğum yer: Nature Briefing e-mail)
University of California - Berkeley, University of Florida, ve Albany Medical College’den akademisyenler, ilginç ve ilerisi için muhteşem potansiyele sahip bir araştırma yapmışlar. Teşhis ve tedavi amacı ile EEG dalgalarını kaydetmek için beyinlerine elektrot takılmış olan sar’a (epilepsy) hastalarına, Pink Floyd’un Another Brick on the Wall şarkısını dinletmişler.
Hastalar Pink Floyd’u dinlerken beyinlerinde oluşan EEG dalgalarının kayıtlarını kullanarak, dinlenen müziği yeniden yaratmaya çalışmışlar. Sonuç şaşırtıcı. Hatta bana inanması zor geldi. Makalenin aslını okumaya üşendim ve Nature Briefing süzgecinden geçtiği için inanmaya karar verdim. Makalede beş kayıt verilmiş: S1, S2, S3, S4, ve S5. Aralarındaki farklılık kullanılan yöntem farklılığı. Ayrı ayrı WAV dosyaları bu sayfadan indirilebiliyor. İndirip dinlemenizi tavsiye ederim. Kısa kısa zaten, vaktinizi almaz.
You Tube
Mutlaka izlemişsinizdir, Oliver Anthony diye daha önce kimsenin tanımadığı bir gencin tek başına gitarı ile çalıp söylediği Rich Men North of Richmond (Richmond’un Kuzeyinin Zenginleri) videosu bir anda fenomen oldu. Video 11 gün önce yüklenmiş; 20 Ağustos Pazar sabahı baktığımda 26 milyon kez izlenmiş, 1,1 milyon kez 👍 görmüş, ve en şaşırtıcısı 110 bin yorum almış. İşte burada:
Richmond Virginia eyaletinin baş kenti ve 150 km kuzeyinde Washington DC, ABD başkenti, var. Muhtemelen Washington politikacıları kasdediliyor ‘Richmond’un Kuzeyinin Zenginleri’ derken. İlginç olan şey, bu şarkının ABD’de sağın bayrağı haline geliyor olması. Biz gençken, bu tür protest şarkılarına sol sahip çıkardı. İş ekmek hürriyet yerine trans haklar ve iptal furyası denizlerinde boğulmakta olan Amerikan sol entellektüellerin ne kadar halktan koptuğunun bir göstergesidir.
Oliver Anthony linki kararını vermeden önce, ABC (Avustralya) televizyonundan saksağanlar hakkında bir video koymuştum bu başlık altında. Bu hafta iki You Tube tavsiyesi olsun artık.
Magpie (Saksağan) kuşlarının belli mevsimlerde yuvalarını ve mahallerini korumak için nasıl saldırganlaştıklarına dair daha önce yazmıştım (ama bulamadım şimdi). Bu çok kısa video da saksağanların ne kadar akıllı oldukları üzerine.
Pascal bir yaşında iken (ve daha evden kaçıp geri dönme olayı olmadan), bizim bahçeye bir saksağan yavrusu gelir Pascal’ın yediklerine ortak olurdu. Bizden hiç korkmaz bazen evin içine de girerdi. Yavru olmasına rağmen Pascal’ın en az üç katı idi. Buna rağmen, Pascal ona dayılanırdı. Hatta bir kere gidip ayağını ısırmış garip saksağan zor kaçmıştı.
Günlük
Bugün bir cenazeye gittim. Aslında cenaze değil de Anma Merasimi (ingilizcesi Memorial Service) demeliyim çünkü defin değil merhumu anma amaçlıydı..
Memorial Service yukarıda uzaktan resmini çektiğim West End Sails Rugby Klübü binasında oldu.
İşe başından başlayayım. 1983 sonunda Avustralya’da The University of Queensland Güneş Enerjisi Araştırma Merkezinde post-doc araştırmacı olarak işe başladım. Peter ile o zaman tanıştım. Ben güneş enerjisinin elektriğe çevrilme yöntemlerini araştırıyordum, onun konusu güneş enerjisi kullanarak tarım ve maden ürünlerini kurutma üzerine idi. Meliz’le ben Highgate Hill’de daha önce hakkında yazdığım Torbreck’de kirada oturuyorduk, Peter ile eşinin nehire yakın bir evleri vardı. Biz yeni evliydik; onlar evleneli dört yıl olmuş, ilk kızları dört yaşında idi. İkincisi de o yıllarda doğdu. Ailecek görüşürdük. Sonra ben üniversiteden ayrıldım; çalıştığım firma Melburn’a taşındı; biz de Melburn’a gittik. Benden bir süre sonra Peter de üniversiteyi bıraktı uluslararası bir HVAC ekipman üreticisinde ArGe Müdürü olarak önce Singapur’da sonra da Çin’de çalıştı. Tekrar Peter’i gördüğüm zaman 2010 olmuştu sanırım.
Merasim sırasında sahnelenen fotoğrafları seyrederken o günler geldi aklıma. Mikrofonu alıp, Pete ile iki anımı paylaştım:
1984 senesiydi. Peter, mikrodalga destekli güneş ısısı kullanarak sınai bir kurutucu geliştirmek için yeni bir projeye başlamıştı. Mikrodalga fırınlar yeni çıkmıştı. Peter bir fırın almış, onu söküp içindeki transformatör ve magnetronu nasıl çıkarıp kullanırım diye kafa yoruyordu. İyi bir mühendisti ve güzel bir iş çıktı sonunda ama beraber konuşmalarımızı hatırlıyorum. O zamanlar mikrodalga bilinmeyen biraz sihirli bir şeydi.
1983 senesinde Batı Avustralya’da Perth şehrinde Güneş Enerjisi üzerine uluslararası bir toplantıya gittik bir kaç kişi. Perth’te bir akşam Peter, ben ve Hollandalı bir arkadaş (sanırım Frank), değişik bir yerde yemek yemeye karar verdik. Frank Perth’de o zamanlar Brisbane’da olmayan Endonezya lokantaları olduğunu söyledi ve onlardan birinde Risjtafen alalım dedi. Risjtafen şimdilerde degustation dediğimiz yemekler gibi ama her tabakta verilen ürün çok daha küçük. Sanırım 50 değişik lezzet tattık o akşam. Çok açtık çünkü iki saat sürmüştü lokanta bulmamız akıllı telefon ve Google öncesi o günlerde. İşin sorumluluğunu üstüne alan Frank sonunda buldu. Baştan razı olduğumuz için Peter ve ben sabırla bekledik Frank’ın lokanta bulmasını. Bence böyle durumlarda uyaroğlu olmak iyi bir meziyettir. Zaten farklı davranış hiç bir fayda getirmez. O sıralar daha yeni tanışmış olduğum Peter’in tutumunu onaylamıştım.
Peter, Çin’den dönünce kırk sene önce oturduğu West End'e yerleşti tekrar. O semti çok severdi. Anma merasimi için de kızları West End rugbi kulubünü belki o yüzden seçmiştiler.
West End şehir merkezine yakın bir semt. İcabında yürüyerek bile gidilebilir. 1980’lerde West End çoğunluk Yunan, İtalyan ve Türk göçmenlerin biraz da bohemlerin yaşadığı bir mahaldi. Tepedeki Torbrek haricinde geri kalan konutlar müstakil bahçeli evlerdi. Şimdi çok değişti. Yeni West End şöyle:
Aşağıda gördüğünüz yer kırk sene önce köhne beton bir binaydı. İçinde ‘Jack the Slasher’ diye bir zincir süpermarketin şubesi vardı. Her şey kutuların içinde raflarda dururdu, müşteriler içlerinden seçip alırdı. Fazla seçenek de yoktu zaten. Şimdinin Aldi mağazalarının biraz daha ilkel tarzı. Ben bir kaç kez gittim ama, biraz fazla ödesen de daha fazla tercih ve daha kaliteli mal sunan Woolworth ya da Coles’u tercih ederdim. Bugün, zaten Jack The Slasher kalmadı. O mekanda Coles kurulmuş:
Teşekkürler Halim'cim. Bizim evin civarında da birçok saksağan var. Bizim sitenin oldukça büyük bir bahçesi var. Bahçede dolaşırken 2 karga dikkatimi çekti. Daha önceleri hiç görmemiştim. Ertesi gün o iki karga yine gelip basket sahasının fensi üzerinde dururlarken, iki saksağan onların çevresinde uçup onları rahatsız etmeye başladı. Kargalar oraya buraya kaçtılar ama saksağanlar inat edince bahçeyi terk edip vadiye gitmek zorunda kaldılar. Senin yazdığını okuyunca bunu düşündüm. :)
Yine zevkle ve merakla okudum.