Bir Tropik Fırtına Haftasından Çıkarılan Dersler
Tropikal Kasırga Alfred'in beklerken aklımdan geçen şeyler
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Abonelik bedava. Abone olun ki her posta doğrudan size gelsin. İlk önce siz okuyun. Aboneliğin bir sıkıntısı yok. E-posta adresiniz kimse ile paylaşılmayacak.
Son Dakika
Tarih tekrar eder ama hangi tarih?
İmamoğlu göz altına alındı. Yakın tarihimizde buna benzer ama sonuçları birbirine zıt iki emsal var. Bakalım tekerrür eden tarih hangisi olacak.
Emsal 1 - İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan hapse atıldı, sonra Başbakan oldu.
Emsal 2 -Popülerliği 2015 seçimleriyle kanıtlı Demirtaş, hapse atıldı ve hala hapiste.
İktidarın tasavvuru ikincisi. Ama bunu mümkün kılan üç şartı hatırlayalım:
Demirtaş kaderine terkedildi ve HDP başka bir başkanla yoluna devam etti
Demirtaş’ı unutturacak kadar halkı korkutan bir güvensizlik ve terör ortamı
Demirtaş’ın HDP’si ile işbirliği halinde, Ekim seçimlerini kazanması kuvvetle muhtemelken, o zamanki CHP iktidarın dümeninde bir yol tercih etti.
İlk şartla ilgili, CHP’nin, özellikle Özgür Özel liderliğinde, İmamoğlu’nu kaderine terkedeceğine ve başka bir başkan adayı ile yoluna devam edeceğine inanmıyorum.
İkinci şartı yerine getirecek bir konjonktür olduğunu sanmıyorum.
Üçüncü şart olarak, 2015 senesinde CHP’nin başında olan zihniyet, 2023 senesinde parti yönetimini kaybetti. Yeni yönetim henüz rüşdünü ispatlamış değil ama en azından, acizliği de ispatlanmış değil.
Bu yüzden, İmamoğlu icraatinin iktidara fayda getireceğini sanmıyorum.
Geçen hafta buraları vuran Tropik Fırtına hakkındaki postanın İngilizcesi ile Türkçe baskısı arasında, İmamoğlu göz altına alındı. Bu konuda düşündüklerimi yazmak için iki hafta beklemek istemedim ve yukarıda Son Dakika diye etiketledim.
Tropik Fırtına’yı beklerken aklımdan geçenler dışında başka şeyler de var aşağıda:
Çocuklarınızı miyopiye karşı nasıl korursunuz
Yaşlanan rock yıldızlarının kalıcı cazibesi
AUKUS'tan ayrılmak için iyi bir zaman mı?
Parklar, evsiz barınak yeri olmamalı
Dr. Geoff Raby: Avustralya dış politikasınınmantıksızlığı hakkında
Kitap tavsiyelerim:
Palmer Eldritch'in Üç Damgası
Yaban Kil
İstanbul ve Brisbane fiyatlarının karşılaştırılması - AT endeksi
ve her zaman olduğu gibi Pascal Hagi'nin şaklabanlıkları hakkında.
Elli sene önce, Tropik Siklon (T S ) Wanda Brisbane’ı vurmuş ve şehir sular altında kalmıştı:
1974'teki sel: Edward Caddesi'ndeki Port Office Oteli (Devlet Kütüphanesi arşivlerinden)
Geçen hafta T S Alfred yaklaşırken, o günler anımsandı. Alfred denizde oyalanırken, biz alarmdaydık. Saatte 150 km hızında rüzgâr ve muhtemel su baskını uyarıları dinleyip bekledik. Bu kez Brisbane şanslıydı. Heyecanlı haftanın sonu hayır oldu.
Dükkanlar lokantalar kapalıydı. Gereksiz yere dışarı çıkıp kendinizi riske atmayın deniyordu habire. Biz de evde oturduk, TV izledik, okuduk, düşündük. Düşüncelerin bir kısmını, Siklon Alfred tecrübesinden çıkardığım sekiz hayat dersi olarak özetliyorum aşağıda:
Ders 1 - Nadiren Tahmin Edildiği Kadar Kötü Olur
Politikacılar ve medya genellikle dramatik öngörüleri yeğliyor. İlk günden itibaren, korkutucu tahminler dinledik hep haber bültenlerinde. Fakat Alfred tahminlere uymadı: şiddetli yağmur yağdırdıysa da yıkıcı rüzgâr yapmadı. Bizim için tek zarar, rüzgârın kapağını açtığı çöp bidonumuza su dolmasıydı. Yani hiç bir şey. Birçok kişinin durumu daha kötüydü, ancak yine de başlangıçta tahmin edildiği kadar zarar ziyan olmadı.
Meteorologlar söylediklerinden kötü olduğunda suçlanmamak için ihtiyatı tercih eder. Politikacılar, bu zaten ihtiyat payı yüksek uyarıları daha da büyütürler. Bunu kısmen halkı hazırlıklı olmaya teşvik için, kısmen de felaket önlendiğinde kendilerine paye kondurmak için böyle yaparlar.
Yani, sıradan vatandaş için, pek nadirdir nihai olayın tahmin edilen şiddette çıkması.
Aynı dinamik kişisel kaygılar için de geçerli bence. Kaygılı beklentiler çoğu zaman gerçekliğin fevkindedir. Bu da paniğe kapılmadan hazırlıklı olmanın önemini pekiştirir.
Ders 2 - Eşeğini sağlam kazığa bağla sonra tevekkül et
Şiddetli rüzgarlara hazırlık olarak, bahçede sağda solda duran şeyleri toplayıp bahçe kulübesine doldurdum; bisikletimi evin içine aldım. Son olarak, uçup bir yere vurmasınlar diye üç çöp bidonunu (bahçe atıkları, geri dönüştürülebilir atıklar ve genel çöp bidonları) yan yana koyup birbirine bağladım. İkisinin içi doluydu, o ağırlık hepsine yeter diye düşündüm.
Birbirine bağlanmış üç çöp bidonu
Ders aşikar: Gerekli önlemleri alın, sonra elimden gelenin en iyisini yaptım diyip rahatlayın.
Ders 3 - Sabır Erdemdir
Alfred, Brisbane'in 50 kilometre kuzeyinde karaya vurmadan önce günlerce açık denizde ileri geri dolanıp durdu. Her an yönünü sahile çevirir kaygısı ile çoğu işletme ve tüm ulaşım hizmetleri kapandı. COVID karantinalarının yarattığı sessiz tecrit günlerini anımsattı bana. Bizim mahallede, başlangıçta hava hoştu. İşte, perşembe günü sakin sakin yürüyorum.
O zaman bile resmi tavsiye evde kalmaktı. Gerçi zaten gidecek bir yer de yoktu. Evde iken, telefondan siklon yörüngesini takip ederek kendimi eğlendirdim.
Yukardaki imajlardan pek anlaşılmıyor ama siklon çok yavaş, bazen 6 km/saat yani yürüme hızında, dolanıyor yerinde sayıyordu adeta.
Yani, kaçınılmaz krizleri beklerken, sabır, sonrasında dayanıklılık kadar önemlidir.
Ders #4 - Politikacıya Siklon Yönetimi Rehberi
Politikacılar için, siklon, idaresi zor bir afet türü. Ani vuran musibetlerin aksine, siklonlar yavaş hızda geliştiği için, siyasi liderler zamana yayılmış bir performans sürdürmek zorunda kalırlar. Henüz bir şey olmadığı için söylenecek ilginç şeyler bulmak da zordur ama buna rağmen bıkkınlık vermeyen güncellemelerle bezenen çok sayıda kamusal görünüm gerekir. Hem Başbakan Albanese ve hem de Queensland Eyalet Başkanı Crisafulli, bence iyi performans sergilediler. Her konuştuklarında söyleyecek yeni bir şey bulmayı becerdiler. Hatta Albanese, bir keresinde, hangi süpermarketlerin hâlâ açık olduğunu ve ne zamana kadar açık kalacaklarını sıralıyordu.
Kıssadan hisse: Kamera karşısına çıktığınızda, her zaman dinlemeye değer bir sözünüz olsun.
Ders #5 - Solo Delikanlılıkların zamanı geçti
Bu ders değil de, bir ricadır. Elli yıl önce yıl önce, Thor Heyerdahl, eski Mısır teknolojisi kullanarak tekne yapıp okyanusu geçtiğinde saygı duymuştuk. Bir ilkti ve bir tezi ispatlıyordu. Bugün artık tek başına okyanusu geçme diye bir şey yok çünkü uydu telefonlarla hiç bir zaman tek başına kalınmıyor. Zora düşünce yardım isteyecek makamlar var. San Diego'dan Brisbane'e solo ‘tek başına’ kürek çekerken siklona yakalanan Litvanyalı kürekçiyi Avustralya donanması kurtardı.
Afetle mücadele eden ekiplerin üstüne böyle gereksiz yük getiren bu tür riskli gösterilere son verilir diye umuyorum
Ders #6 - İşten Gelen E-postaları Okuyun
Emekli olduktan sonra, üniversite idari e-postalarını genellikle şöyle bir bakıp siliyorum. Geçen Çarşamba, siklon riski nedeniyle e-posta yoluyla duyurulan kampüs kapanmasından haberim olmadı bu yüzden. Boş kampüse gittim. Kendimi yapayalnız kampüste tek başına bulunca, dersimi öğrendim—acil durumlarda resmi iletişimleri her zaman kontrol edin.
Ders #7 - Coriolis Kuvveti
Hayat derslerinin arasına bir de fizik dersi ekleyelim.
Dönen bir platformda merkeze doğru yürümeye kalkarsanız, sizi yana doğru çeken bir kuvvet yüzünden düz bir çizgiyi takipte zorlanırsınız.
Bu yan kuvvete, 1835 yılında bir makalede durumu analiz eden Gaspard-Gustave de Coriolis'e atfen, Coriolis kuvveti deriz.
Siklonların spiral şeklinin sebebi de bu kuvvettir. Hava parçacıkları (yukarıdaki resimde yürüyen adam gibi) siklonun düşük basınçlı gözüne doğru emilirken (siklon gözünü platformun merkezi olarak düşünün), dünya döndüğü için hareket halindeki o parçacıklara etki eden bir kuvvet olacaktır. Diyelim ki hava parçacığı Kuzey yarımkürede Kuzeye doğru hareket ediyor; kutba doğru hareket ettikçe dünyanın eksenine yaklaşır ve dolayısıyla Coriolis kuvveti ona sağa (Doğuya doğru) iter. Ancak siklon gözü alçak basınç merkezine çekim de devam eder. Bu iki kuvvetin etkisiyle Kuzey yarım küre siklonlarında hava hareketi saat yönünün tersinedir. Güney yarımkürede ise aynı nedenlerle bunun tersi olur.
Ders #8 - Risk Yönetimi
Kilerde yeterince malzememiz olduğu için yiyecek konusunda kaygılanmadık. Üstelik yemek yemeden uzun süre yaşanır. Su başka. Brisbane musluk suyu içilir ama fırtınadan sonra kirlenme olur diye korktuk. Bu nedenle birkaç şişeyi musluk suyuyla daha temizken doldurduk. Küveti de doldurduk ama bunu yaptığım için pişmanım çünkü arz riski değil, sadece kirlenme riski vardı bence.
Olmazsa olmaz nesne tuvalet kağıdı. Komik ama gerçek. Türk tuvaletlerinde bir tür bide var. Avustralya'da ise kuru temizleme yapılıyor, dolayısıyla tuvalet kağıdına ihtiyaç var. COVİD'den sonra her zaman 24'lü paket yedek bulundurma alışkanlığı edinmiştim. Bu nedenle bizde sorun yoktu. Zaten sorun olsa bile tuvalet kağıdı bulma imkansızdı. Aşağıdaki resim yerel süpermarketteki tuvalet kağıdı rafını göstermektedir:
Süpermarketlerde ilk boşalan raflar tuvalet kağıdı rafları oldu
Son söz
Alfred Kasırgası'ndan bizim aile hasar görmedi, ancak başka mahallerde başka kişilerin su baskını ve yol kapanması ile karşı karşıya kaldıklarını bağlantılarının kesildiğini izledik. Bu tür doğal afetler yaşamın doğasında var olan kırılganlığı canlı bir şekilde bir kez daha hatırlattı.
-+-+-+-+
Kısa Kısa
Miyopi Salgınına ilaç Güneş Işığı
Graham Lawton, New Scientist, 13 Kasım 2024
Miyopluk, yani yakını görememe oranları artıyor. 1990'da, 5-19 yaş arası gözlük ihtiyacı olan çocuklar dörtte bir oranındaydı şimdi üçte birden fazla. 1960'ta ilkokula başladığımda, aynı oran dünyada ortalama %10-20 idi ve Türkiye'de daha düşüktü.
Çoğu miyopi "aksiyal miyopi"dir - göz kürelerinin aşırı uzaması. İlave uzunluk, uzaktan paralel gelen ışık huzmelerinin retina üzerine değil, retinanın önüne odaklanmasına neden olur ve bu da bulanık görmemize yol açar.
Yeni doğan bebekler uzağı görürler. Vücut büyüdükçe gözler de kademeli olarak büyür ve birinci yaşa girerken mükemmel odak uzunluğuna ulaşılır. Normal olarak, büyümenin, emetropizasyon adı verilen bir süreç aracılığıyla o zaman durması gerekir.
Karmaşık nedenlerden dolayı dur sinyali bazen çalışmaz ve göz küresi geriye doğru uzamaya devam eder ve hatta 8-16 yaşları arasında büyüme hızlanır. Göz doktorları buna "miyopi uçurumu" diyor - bir kez geçildiğinde, geri dönüş yok.
Gözlükler, kontakt lensler ve hatta lazer ameliyatı belirtileri düzeltebilse de, esas nedeni, yani göz küresinin fiziksel olarak uzamasını düzeltmez. Bu yüzden, miyopi gelişimini önlemeye odaklanmanın yararı var.
Suçlu ekranlar veya kitaplar değil, iç mekânlarda geçirilen zaman gibi sanki. Görünüşe göre, dışarıdaki doğal ışık (güneşli bir günde gölgede asgari elde edeceğiniz 5000 lüks) gözlerin fazla uzamasını önlemeye yardımcı oluyormuş.
Bir mahalle parkı, Waverley caddesi, Güney Australya
Bilim insanları mekanizmayı tam olarak henüz anlamış değil ama veriler çocuğunuzun günde en az 1-2 saat dışarıda oynaması gerektiğini gösteriyor. Mahalle aralarına küçük park alanları kurmak bu yüzden miyopluğa karşı mücadelede çok yararlı. Yeter ki ebeveynler zaman ayırıp küçük çocuklarını oraya götürme alışkanlığına girsinler. Aksi takdirde, 2050'ye vardığımızda gözlük takmak zorundaki çocukların oranı yarıyı geçecek.
Küçük çocuğunuzu her gün iki saat dışarı çıkarın. Bunu onlar küçükken yapın. Okul çağına geldiklerinde artık çok geç.
-+-+-+-+
İhtiyar rockçular daha rağbette
Eski müzisyenleri tercih eden bir benim sanıyordum ama yakın zamanda yayınlanan bir Semafor makalesine göre, rock müziği konusunda bir istisna değilim. Billboard araştırmasına göre, streaming platformlarında çalınan rock şarkılarının yaklaşık %75'i beş yıl ya da daha eskiymiş.
Birkaç yıl öncesine kadar Türk müziği için de aynı fikirdeydim ama artık değil. Yenilerden de sevdiğim çok. Spotify üzerinden sevdiğim yeni sanatçılar ve eski ustalar için hızlı bir araştırma yaptım. Aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi, rakamlar karşılaştırılabilir düzeyde:
Çok Kısa
Aukus'tan Ayrılma Zamanı
Eski bir Liberal lider ve eski başbakan(Malcolm Turnbull), eski bir İşçi Partisi Lideri ve eski Başbakan (Paul Keating) ve Yeşillerin mevcut lideri (Adam Bandt) nadir görülen bir fikir birliği içindeler: AUKUS Avustralya için kötü bir anlaşma ve bundan çıkmalıyız diyorlar. Ben de katılıyorum.
Evsizlere Barınak, Parklar Olmamalı
Brisbane Belediye Başkanı Adrian Schrinner'ın evsizleri parklardan çıkarma kararını destekliyorum. Parklar, çocuklu aileler için güvenli alan olmalı. Hükümetler elbette evsizlere barınak sağlamak zorunda ama bu barınak halka açık parklara derme çatma kurulmuş çadırlar olmamalı.
-+-+-+-+
Video
Neurality Studies YouTube Kanalında Büyükelçi Dr. Geoff Raby ile yapılan bir röportaj.
Geoff Raby, 2007-2011 yılları arasında Avustralya'nın Çin Büyükelçisi olarak görev yapmış bir ekonomist. Geçen Kasım "Great Game on: The Contest for Central Asia and Global Supremacy" (Büyük Oyun Devam Ediyor: Orta Asya ve Küresel Üstünlük için Mücadele) adlı kitabı yayımlandı.
Geoff Raby ve Hugh White, dış politikada denge ve bağımsızlığı savunan eski ekol Avustralya dış politika uzmanlarından. Ne yazık ki bugün Avustralya siyasi çevreleri ve medyasındaki dış politika söylemleri, her şeyi tasavvurlarındaki bir Çin saldırganlığının kontrol altına alınmasına bağlayan, kerametleri kendilerinden menkul amatörler elinde sanki.
-+-+-+-+
Günlük
Güneşli gökyüzü geri döndü ama trafik henüz normale dönmedi. Bu fotoğrafı Sunnybank yaya köprüsünden akşam iş çıkışı saatinde güneye doğru bakarken çektim:
Biz evde Eleanor'un otobüsüne biniyoruz. İşte otobüs durağında bekleyen diğer yolcularla birlikte:
Oyundan sıkıldığında, "Bu otobüs artık serviste değil" diyor. Sonra otobüsü kaldırıp bir duvara doğru itip park ettiğini söylüyor. Nereye park ettin diyorum. "Otobüs deposu" diye cevap veriyor.
Otobüs şoförü olmadığında bazen oyuncak ayılarıyla piknik yapmayı seviyor. İşte Eleanor'un oyuncak ayı piknik sahnesi:
Tüm oyun odası sahne tasarımı ve kurulumu Meliz tarafından yapılmıştır.
Pascal Hagi
Tropikal Siklon Alfred'i beklerken bir akşam. Rüzgar ve yağmur başlamadan önce her iki kuşu da içeri almak istedim. Pascal içeri uçtu hemen ama Hagi gelmedi. Pascal ile birlikte Hagi'yi içeri gelmesi için çağırıyoruz, o da sonunda geliyor.
Her akşam, yatmadan önce biraz yeşillik dişlerler. İyi gelirmiş, veteriner öyle söyledi. TC Alfred haftasında, günlük taze marul gelmedi manavlara. Plastik ambalajda marul almak zorunda kaldım. Pascal ve Hagi zaten her cins taze marul da yemiyorlar. Hidroponik olarak üretilen uzun tek kökte uzun ve kalınca yapraklı bir tür tercih ediyorlar. Genellikle Coles'ta satılır ama siklon sırasında yoktu. Geçen hafta boyunca, paketten çıkan marulları yemeyi reddettiler. Biraz diş vurup bıraktılar. Nihayet dün bulabildim marulu. Yaprak iskeletine kadar kemirdiler.
Kitap
-+-+-+-+
Philip K Dick, Palmer Eldritch'in Üç Damgası (Stigma)
Philip K Dick (PKD) sıradışı bir yazar ve bu onun en iyi kitaplarından biri. Eğer bir Tanrı varsa gerçekten ve bu Tanrı Dünya'ya gelmeye karar verirse bize nasıl görünürdü? Onu ciddiye almamız için ne yapması gerekirdi? Onu ciddiye alır mıydık? PKD kitaplarında bu tip teolojik felsefi soruları sormayı sever.
Tanrıyı bu kitapta temsil eden, Palmer Eldritch isimli, Proxima Centauri yıldız sistemine yaptığı yolculuktan dönen bir tüccar. Yolculuk esnasında, uzayda, onu temelden değiştiren bir şahsiyetle karşılaştığını anlıyoruz. O şahsiyet Tanrı mıydı? PKD soruyu soruyor ama cevaplamıyor. Palmer Eldritch'in "üç damgası", Hristiyan geleneğindeki stigmata'ya açık bir atıf. Yani İsa'nın çarmıha gerilme yaralarına karşılık gelen gizemli fiziksel izler.
Palmer Eldritch'in geri geldiği dünya birçok açıdan sorunlu bir dünya:
Yükselen sıcaklıklar dünyayı neredeyse yaşanamaz hale getirmiş, ki Dick bunu "Sera Etkisi" sonucu olarak tasvir ediyor. Bu kitap 1965'te yazılmış. Muhtemelen, edebiyatta sera etkisi veya iklim değişikliğine yapılan ilk atıf olabilir bu yüzden. PKD’nin, daha 1965 yılında, dünya bu meseleler tartışılmaz iken, küresel ısınma hakkında yazacak öngörü veya önseziye sahip olmasını hayretle karşılıyorum.
Cehennem sıcaklarının ötesinde, dünya aynı zamanda hiç eşit değil. Fakirler izbelerde terlerken zenginler semada uydu yerleşimlerine kaçabilecek kadar müreffeh hayatlar yaşıyorlar. Fakirler için bir kaçış yolu var, o da Mars'a göç etmek.
Mars'ta maden şirketlerinin kurduğu koloni yerleşimleri var. Buralarda hayat kolay değil ve Mars’ta hayatın çilelerine katlanabilmek için, orada yaşayanlar, Can-D adlı bir uyuşturucu kullanıyorlar. Güya yasak ama göz yumuluyor. Komşular uyuşturucuyu birlikte alıp, "mizansen" dedikleri maket minyatür dekorları kullanarak kollektif halüsinasyon yaşıyorlar.
Öngörü yani müneccim yeteneğine sahip insanlar var. Müneccimlerin öngörüleri uyuşturucu kullanımı ile karıştığında, algı ile gerçeklik birbirine karışabiliyor. Bu karışmadan dolayı, yukarıda değindiğim tandı Palmer Eldritch tanrı gibi mucizeler mi yarıyor yoksa sıradan bir şarlatan mı bilemiyoruz.
Olayların örgüsü, sanayici tüccar Palmer Eldritch'in Proxima Centauri sisteminden dönüşüyle yoğunlaşır. Eldritch, beraberinde yeni, daha güçlü bir uyuşturucu madde getirmiş güya: Chew-Z. Can-D'nin aksine, Chew-Z kişiselleştirilmiş, sürükleyici deneyim sunuyor; gerçeklik ve yanılsama arasındaki sınırı iyice bulandırıyor.
Tanrı ile karşılaşırsak neler hissederiz acaba spekülasyonu, PKD'nin diğer kitaplarında da var. Mesela, Ubik ve VALIS. 1981'de yazılan VALIS, yarı otobiyografik bir kitap ve sözde Dick’in 1974'te yaşadığı mistik bir deneyime dayanıyormuş. O da çok güzel bir kitap ama PKD ile tanışık olmayanlar okuyup anlamakta zorluk çekebilir.
Sonuçta, Philip K Dick, okumanız gereken 20. yüzyıl yazarlarından biri. Palmer Eldritch'in Üç Damgası ile başlayabilirsiniz onu tanımaya.
Alien Clay, Adrian Tchaikovsky
Türkçe ismi ne olur bilmiyorum. Belki Yaban Kil. Yukarıdaki görselleri ararken, Adrian Tchaikovsky'nin bu kitabının şu anda 2025 Philip K. Dick Ödülü finalisti olduğunu öğrendim. Diğer finalistleri bilmiyorum ama Tchaikovsky'nin kazanma şansının kuvvetli olduğuna inanıyorum çünkü bu harika bir kitap.
Kitap birinci şahıs sesinden yazılmış ve anlatıcının adı Arton Daghdev. Arton, xenobiyoloji üzerine çalışan bir üniversite profesörü imiş. Bu bilim dalı, konunun geçtiği dünyada, akademisyenler için tehlikeli bir alan çünkü bütün dünyayı idare eden ve Mandate denilen teknokrat diktatör hükümete göre, insan formu evrendeki tüm yaşam için şablon ve karşıt tez savunanlar hain. Daghdev öyle düşünmüyor ve sağda solda bu minvalde yaptığı zevzeklikler nedeniyle, "Fırın" adlı bir gezegendeki çalışma kampına sürgün edilir. Kampın amacı, bir zamanlar bu gezegende var olduğuna inanılan kadim uygarlığın incelenmesi. Bu uygarlıktan kalan harabelerin görünüşü, eski Dünya'nın çömlek fırınlarına benzediği için gezegene Fırın ismini vermişler.
Harabelerin duvarlarında dizi dizi yazıtlar var ama tüm çabalara rağmen manaları çözülemez.
Bu harabelerin ötesinde, Fırın, benzersiz, zengin, ve karmaşık bir ekosistem ile kaplı. Kitabın ortasına gelene kadar bu karmaşıklık ardındaki nizamı anlamayız.
Bu kitabı birkaç düzeyde sevdim:
Dünya hükümeti, Mandate (Yetki), "bilim" tarafından yönlendirilen bir hükümet. Bu yüzden, hikaye bir düzeyde, teknokratik elit hükümetlerinin tehlikelerini gösteriyor. Ben hiç bir zaman teknokrat hükümet fikrine sıcak bakmamışımdır. Bu kitabı okuduktan sonra Allah korusun diyorum. İnandıkları bir bilimsel kuram ve bunu uygulama yetkisiyle idareyi ele alan bir teknokratik elit iktidar, "bilim" onların tarafında olduğu için, muhalefete en ufak tolerans göstermez.
Üniversitelerdeki küçük çatışmalara dair yerinde içgörüler var. Benim bildiğim üniversitelerde olan çekişmelere benziyor. Ama burada çatışmanın sonucu birinin ceza kolonisine gönderilmesi olabiliyor.
Bir akademisyen olarak Arton, isyan eylemi de dahil olmak üzere her şeyekafa yoruyor. "Başarısız bir devrimciden daha utanç verici bir şey yoktur (s 205)" diye düşünür, ancak başarısız olmamak için riskler almak, hatta hayatını riske atmak gerektiğinin bilincindedir. Ama "fedakarlıkla ilgili en zor şey, yapacağınız fedakarlığın bir işe yarayıp yaramayacağını bilememektir. Hücum ederken arkanızdaki kişi cesaretini kaybeder, tereddüt eder, kaçıp giderse sizin kurşunu yemenizin ne anlamı var? Evde kalmış olabilirdiniz. Sonuçta sadece bir hayatınız var. Onu ne zaman feda edeceğinizi bilmek çok zor olabilir (s 312-313)."
Son olarak, Fırın medeniyetinin kitabın ilerisinde açıklanan "sırrı" çok özgün bir kavram geldi bana. Bazı eleştiriler, ‘hikayenin biyolojik yönünün, sadece Tchaikovsky'nin temel mesajını destekleyen bir araç olduğunu’ söylüyor. Onlara göre, ‘esas mesaj, şüphenin hem otoriter bir rejimi hem de o rejime karşı potansiyel bir direnişi nasıl zayıflatabileceğinin göstermektir"Kirkus Review, 4 Temmuz 2024). Buna katıldığımı sanmıyorum. "Biyolojik yön" ana tezin iskeleti olmaktan çok daha fazla önemli ve sırf kendi başına bile ilgi çekici bence.
Eğer P K Dick yirminci yüzyıldan mutlaka okunması gereken bir yazarsa, Adrian Tchaikovsky yirmi birinci yüzyıl için öyle. Dick gibi, o da üretken bir yazar. Kitaplarını P K Dick gibi uyuşturucu etkisi altında yazdığını sanmıyorum ama kitapları orijinallikten yoksun değil ve her birini okuması ayrı bir zevk.
-+-+-+-+
İstanbul - Brisbane fiyat kıyaslaması - AT endeksi
Temmuz ayında, Avustralya (AU)-Brisbane Coles süpermarket ve Türkiye(TR)-Istanbul Migros süpermarket fiyatlarını karşılaştırmak için AT endeksi diye bir sepet yapmıştım. Bu sepet için 17 Mart fiyat kıyaslaması aşağıda Türk Lirası olarak resmediliyor. Avustralya fiyatlarını Türk lirasına çevirirken, döviz kuru olarak 1AUD=23.28TRY kullandım. Gördüğünüz gibi, İstanbul’da et ve hatta pirinç, Brisbane’dan daha pahalı.
Aşağıdaki grafikteki y-ekseni, İstanbul ve Brisbane fiyatları oranını, yani AT indeksinin tersini, gösteriyor.
Trend (kırmızı çizgi) yükseliyor, yani 5 Temmuz 2024'ten bu yana ortalama Türkiye fiyatları yavaş yavaş ortalama Avustralya fiyatlarına yaklaşıyor.
Kullandığım veri tabanı ve yazılımları github’dan indirebilirsiniz isterseniz.
Halim selam. Fırtına gelip, geçmiş olsun diyelim. Sorunsuz halletmişsiniz.
Bu arada dikkatimi çekti. Ben, tuvalette kuru temizlemenin ne kadar sıkıntılı ve pis olduğunu İngiltere'de kaldığım otelde yaşamıştım. Bu kadar kolay çözülebilecek bir sorun neden halledilmiyor anlamıyorum. Malezya'da bunu çözmek için benim de Arabistan'dan alıp eve taktığım Spiralli Tabancalı Taharet Muslukları kullanılıyordu. Daha sonra Türkiye'de de gördüm. Bu şekilde, bizdeki gibi tuvalet taşına monte edilmemiş olan yerlerde, dışarıdan takılarak rahatça kullanılabiliyor. Türkiye'ye geldiğinde alıp kullanabilirsin diye düşünüyorum.
Bide de bana ters geliyor. Bir zamanlar Türkiye'de de moda olmuştu ama kayboldu gitti. Hem ek masraf, hem de kir yuvası oluyor.
Sevgiler.
Sağol. Heyecan oldu.