Kuzey İrlanda'yı ilk defa Sinn Féin yönetiyor olacak
Sinn Féin, bir zamanlar İngiltere'nin terörist dediği IRA'nın siyasi koluydu. Şimdi Kuzey İrlanda Başbakanı onlardan olacak. Türkiye için çıkarılacak dersler var.
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın.
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
-+-+-+-+
Kuzey İrlanda'nın yeni Başbakanının (onlar Birinci Bakan ya da First Minister diyorlar) Sinn Féin üyesi Michelle O'Neill olduğunu öğrendik geçen hafta. Sinn Féin, malum İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun (IRA) siyasi koluydu ve IRA'nın geri kalanını Kuzey İrlanda'ya barış getirecek demokratik bir sürece katılmaya ikna etmişti zamanında. O zamandan bu yana Kuzey İrlanda Birinci Bakanlarının tamamı İngiliz yönetimi altında kalmak isteyen Birlikçiler oldu. Michelle O'Neill, İngiliz yönetimi karşıtı bir Partiden gelen ilk Başbakan. Bu, Kuzey'in hemen yarın güneydeki İrlanda Cumhuriyeti'ne katılacağı anlamına gelmiyor. Silahlı mücadeleyi sona erdiren Mübarek Cuma (Good Friday) anlaşmasının şartlarına göre bunun olması için referanduma ihtiyaç var ve mevcut anketler böyle bir referanduma kazanma şansı vermiyor.
Bu haberi duyunca, Türkiye’nin Kürt meselesi geldi aklıma ve İrlanda’daki Mübarek Cuma benzeri bir anlaşma Türkiye’de olur mu, nasıl olur, ne zaman olur diye düşündüm. Aşağıdaki paragraflarda Kuzey İrlanda'daki IRA ile Türkiye'deki PKK meselesi arasındaki paralellikleri ve öğrenilecek dersleri araştırmak istiyorum.
Kuzey İrlanda'daki Çatışma
Tüm İrlanda adası, Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiliz egemenliği altındaydı. Toplam nüfus 3,25 milyon Katolik ve 1 milyon Protestandı o zaman. İngiliz ve İskoç yerleşimcilerin torunları olan Protestanlar, Britanya ile birlik bağlarını sürdürmeden yanaydı. Bu nedenle onlara Birlikçi deniyordu. Katoliklerin çoğu ise bağımsızlık yanlısıydı. Böyle bir zeminde, hemen savaş sonrasında kurulan İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA), İrlanda Bağımsızlık Savaşı'nı başlattı. Bu savaş adanın bağımsız İrlanda Cumhuriyeti ve İngilizlere bağlı Kuzey İrlanda diye ikiye bölünmesiyle sonuçlandı.
Kuzey İrlanda, adadaki Protestanlara sığınak olur diye oluşturulmuş sun’i bir varlıktı. Sınırları, Protestanların çoğunlukta kalmasını garantilemeyi amaçlayan İngiliz Hükümeti tarafından, nüfusunun üçte ikisi Protestan, üçte biri Katolik olacak şekilde çizildi. Kuzey İrlanda'da kalan Katolikler kendilerini yalnızca Güney'den tecrit edilmiş hissetmekle kalmadı, aynı zamanda iş, barınma, siyasi haklar ve diğer alanlardaki tahsislerde aktif ayrımcılığa maruz kaldılar (s. 4, McKittrick ve McVea).
Üçte iki çoğunluğa ek olarak, Protestanlar, gerrymandering ve polis baskısıyla güçlerini daha da güçlendirdiler. Bu durum 1960'lı yıllara kadar devam etti. Kuzey İrlanda'daki tedirgin dengeyi, 1960'ların sonlarında "Troubles" adı verilen şiddetli ve kanlı bir çatışmaya dönüştüren birçok neden var. Mesela:
Gemi yapımı ve tekstil gibi geleneksel endüstriler çöktü ve işsizlik azdı.
Katoliklere yönelik ayrımcılık, onların ekonomik sıkıntılardan daha fazla zarar görmelerine yol açtı.
1964'te Harold Wilson'ın seçilmesiyle, Londra'daki 14 yıllık muhafazakar yönetim sona erdi. Liverpool'da İrlanda Katolik çoğunluklu bir çok seçim bölgesini temsil eden Harold Wilson, Birlik siyasetine muhalifti.
İlk Bölünme sırasında ekseri ABD'ye göç eden İrlandalı Amerikalılar artık orada nüfuz sahibi olmuş ve IRA'ya önemli mali ve manevi destek sağlayabilecek konumdaydılar.
"Troubles" (Sıkıntılar) olarak anılacak olan silahlı mezhep çatışması, 1969 yılında, Protestan bir grubun Londonderry'de geçit töreni düzenlemesi ile tetiklendi. Katoliklerle çatışan Protestan gruplar sonra Katolik mahallelerine yürüdü, camları kırdı ve bölge sakinlerine saldırdı. Böyle çatışmalar daha önce de olurdu ama 1969 başka idi. Şiddetli isyan günlerce sürdü ve polis etkisiz kaldı. Hatta polisin bazı bölümlerinin Protestanlarla işbirliği yaptığına dair bazı kanıtlar çıktı. İngiliz hükümeti orduyu gönderdi ve şiddet en azından bir süre için durdu.
Bütün bu kargaşanın içinde IRA ortalıkta yoktu. 1969'da IRA, sol teorisyenlerin güdümündeydi ve esasen İrlanda'nın güneyinden yönetiliyordu. Protestan ve Katolik işçi sınıfı birlikteliği üzerine uzaktan vaaz vermekle yetinirdi. 1969 isyanları IRA'yı Resmi ve Provisional (Geçici) olarak ikiye böldü. Resmiler Marksistti, Geçiciler ise geleneksel cumhuriyetçiydi. Geçici IRA ve Geçici Sinn Féin, Resmilerden ayrılarak savaşa hazırlanmaya başladı. Zamanla, Resmi IRA, etkinliğini yitirdi.
Troubles böyle başladı ve 1998'deki Mübarek Cuma anlaşmasına kadar devam etti. Bu dönemde 3500 kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bu sayı için bir perspektif sunmak gerekirse, Kuzey İrlanda'nın nüfusu 1998 yılında 1.675 milyondu. Troubles yaklaşık otuz yıl sürdü dersek, toplam 3500 ölüm, her 100.000 kişi başına 7,2 ölüm olarak normalleştirilebilir. Bu Avustralya'nın Bendigo'su, Türkiye'nin Zonguldak'ı gibi bir şehrin nüfusu. Nüfusu 100.000 civarında olan bu şehirlerden birinde yaşadığınızı, yirmi yıl boyunca her yıl 7,2 kişinin silahlı çatışma sonucu öldüğünü tasavvur edin. Yaralılar hariç. Bu korkunç bir istatistik.
Çatışma o kadar şiddetliydi ve o kadar çok ölü vardı ki, 1998'de sona ermesi herkes için neredeyse sürpriz oldu. Barış sürecinin ayrıntılarını anlatmayacağım. İngiltere Başbakanı Tony Blair, görev süresi içinde çatışmayı bitirmek istiyordu. ABD Başkanı Bill Clinton bizzat olaya dahil oldu ve Protestanlarla Katolikleri bir araya getirmesi için ABD Senatörü George Mitchell'i elçi olarak gönderdi. Sinn Féin'in seçim başarısı silahlı mücadeleyi içermeyen yollar olduğunu gösterdi. Bu arada, Protestan taraftan ateşli Paisley gibileri yaşlanıp nüfuzunu kaybederken Trimble gibi daha aklı başında insanlar öne çıkıyordu. Son tahlilde bunların hepsi önemli ama asıl sebep her iki tarafın da çatışmalardan bıkmış olması ve artık durmak istemesiydi.
Türkiye'deki Çatışma
-+-+-+-+ İrlandalıların aksine, tarihte bir Kürt krallığı yok. Kürt Emirliklerinin 1500'lü yıllardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu içinde döneme göre yükselip döneme göre azalan rollerini Eppel (2008) çok güzel özetliyor. Mark Sykes (Sykes-Picot anlaşmasındaki Sykes), 1908 tarihli makalesinde, yüzyılın başında Doğu Türkiye'de 7500 mil yol kat ederek saydığı 187 kabileyi listeliyor. Bu aşiretlerden bazıları, Milli aşireti gibi oldukça büyük ve ünlüydü ancak tüm Kürtlerin ortak çekim merkezi olacak kadar büyük değildi. Tanınmış bir lider olmadan, bireysel kabilelerin, zamanın Büyük Güçleri tarafından manipüle edilmesi nispeten kolay oldu. Buna rağmen, Kürt aşiretlerinin birçoğunun İngilizlerle işbirliği yapmayı reddettiği ve Ankara ordusuyla birlikte savaştığı söylenir (Zeyrek, 2013) ancak istisnalar da vardı. Örneğin savaşın sonlarına doğru İngiliz komutan Binbaşı Noel, Osmanlı yönetimine karşı Şeyh Mahmud'un Musul çevresinde özerk bir Kürt devleti kurmasını destekledi. Savaştan kısa bir süre sonra başka bir İngiliz komutan olan Albay Wilson'ın aynı Kürt Devleti'ni devirip Mahmud'u asması, Büyük Güçlere güvenmenin risklerini gösterir (Eskander, 2000). Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk on yılında Türkiye'de Kürtlerin müdahil olduğu birçok bölgesel ayaklanma yaşandı ancak bunlar Ankara'daki Merkezi Hükümet tarafından bastırıldı.
Kürt muhalefet, işçiler ve üniversitelere yayılan devrimci sol hareketlerin bir parçası olarak 1970'li yıllarda yeniden ortaya çıktı ve bir sürü Kürt kimlikli örgüt kuruldu. Ancak 1980 askeri darbesi buna son verdi. Askeri darbe ve sonrasında ayakta kalan tek Kürt hareketi, 1978 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK'ydı. Aliza Marcus bunu, askeri darbeden bir kaç ay önce 1980 yazında, Öcalan’ın, PKK militanlarını Türkiye'den çıkarıp Suriye'de kendi yanına getirmesine bağlıyor (Marcus, 2007, s.49).
1983'te askeri rejim sona ererken PKK Türkiye'ye döndü ve silahlı mücadeleye başladı. Türkiye'nin nüfusu Kuzey İrlanda'dan çok daha fazla olduğundan ve çatışmalar daha uzun bir döneme yayılmış olduğundan, ölüm oranı Troubles’a göre düşük ama yine de korkunç. Bir raporda (Nedim Şener, Hürriyet, 4 Eylül 2020) toplam ölü sayısı 56847 olarak veriliyor. 85 milyonluk bir nüfusta ve 40 yıllık bir süre için bu, 100.000 kişi başına yıllık 1,7 ölüm demek.
İrlanda Sorunları beş yıl önce sona erdi. Türkiye’de çatışmalar halen devam ediyor.
Türkiye için dersler
Her silahlı çatışma kendine özgü nedenlerden dolayı devam ediyor olsa da, tüm uzlaşmalar birbirine benzer. Silahlı mücadele sebep ve yöntemleri üzerine önemli farklılıklara rağmen, Kuzey İrlanda'daki barış süreci Türkiye'deki barışı arayanlar için faydalı olabilecek dersler içeriyor. Bunları belirli bir sıra gözetmeden sıralamaya çalışıyorum.
1. Ders
Çatışmanın tarafları bir vizyon uğruna savaşırlar. İki vizyon arasında ortak nokta yoksa çözüm imkansızdır. Örneğin, Türk hükümeti ile PKK'nın vizyonları hiç örtüşmez ya da çok az örtüşürse, çatışmanın barışçıl çözümü mümkün değildir:
İnanç sistemlerinde ortak alan olmazsa çatışma bitmez
Kuzey İrlanda'da çatışan vizyonlar arasında bir örtüşme bulmak mümkündü ve bu örtüşme üzerine bir barış anlaşması inşa etmek mümkün oldu.
2. Ders
İsyancıların siyasi ve askeri kanatları, her ikisi de, çatışmayı bitirmek istiyor olmalı. Kuzey İrlanda'da Martin McGuinnes ve Gerry Adams arasındaki ortaklık bu koşulun sağlanmasına yardımcı oldu. Bunu, Türkiye'de 2013-2015'te, Kürtlerin siyasi partisi iktidardaki AK Parti'ye karşı uzlaşmaz bir politika izlerken, AK Parti’nin PKK ile barış anlaşması müzakere etmeye çalıştığı barış süreci ile karşılaştırın, aradaki farkı anlarsınız.
Kuzey İrlanda'da askeri ve siyasi kanat uyumu daha kolaydı çünkü herkes aynı bölgede yaşıyordu ve hatta bazıları çift rol sahibiydi. Kanaatimce, Türkiye'de askeri kol PKK’nın, Türkiye sınırları dışında Kuzey Irak'ta konumlanması, siyaset ve silah arasındaki uyumu zorlaştırıyor. Uyum olduğu zamanlar da bazen gerçek bir fikir birliğinden ziyade baskı varmış hissi veriyor.
3. Ders
Diğer tüm şikayet noktaları çözülebilirse, karşıt taraflar birbirlerine hoşgörü gösterebilmelidir. Türkiye'de bu çok daha kolay çünkü yıllardır süren çatışmalara rağmen Kürtler ve Türkler arasında kişisel düzeylerde bir düşmanlık yaşanmadı.
Kuzey İrlanda'daki Protestanlar ve Katolikler arasındaki düşmanlık çok daha beterdi ama yine de barışçıl bir birlikte yaşamayı engelleyecek kadar kötü değildi.
Tam tersi bir örnek olarak Hamas ile İsrail arasında barışçıl bir çözüm tasavvur etmek zordur mesela. Hamas tüm İsraillileri öldürmek istiyor ve İsrail'deki kökten dincilerin bir kısmı da Hamas ve Araplar için benzer düşünüyor. Bu iki kesimin bir araya gelmesi zor.
4. Ders
Barış süreci aceleye getirilmemeli ve iki tarafın da hassasiyetlerine saygı gösterilmelidir. Mesela, "Konuşmadan önce tüm silahlar imha edilmeli" gibi ön koşullar süreci zorlaştırır. Kuzey İrlanda'da IRA silahları iki aşamada bıraktı. İlk olarak, silahları yalnızca kendilerinin bildiği yerlere gömdüler ve ancak barış süreci neticelendikten sonra silahlar çıkarılıp imha edildi.
5. Ders
Hariçten yardım çok yararlı olabilir. Kuzey İrlanda'da her iki taraf da ABD Başkanı Bill Clinton ve elçisi George Mitchell'in katkılarının önemini kabul eder. En azından taraflardan birini mücadeleye devam etmeye teşvik edecek bir dış destek olmamalıdır. Türk hükümetinin PKK ile barış sürecine giriştiği dönemde bu süreci rayından çıkaran etkenlerden birinin ABD'nin PKK'ya verdiği destek olduğu ileri sürüldü bazılarınca. ABD'nin PKK'yı barış sürecini sürdürmekten caydırıp caydırmadığı belli değil ancak ABD'nin PKK'yı barışçıl çözüme teşvik ettiği yönünde de bir gösterge yok.
6. Ders
Britanya'da hem Muhafazakarlar hem de İşçi Partisi barış sürecini ve Mübarek Cuma anlaşmasını candan desteklediler. Bu, Türkiye'nin 2010'lardaki deneyimiyle güçlü bir tezat oluşturuyor. AK Parti barış sürecini yürütmeye çalışırken o dönemin ana muhalefet partileri olan sol Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve sağ şovenist Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) çok güçlü muhalefetiyle karşılaştı. İlginçtir ki, barış süreci çok kötü ve kanlı bir mücadeleyle sonuçlandıktan sonra MHP, AK Parti'yi desteklemeye başladı.
Sonuç
Kuzey İrlanda'daki sıkıntıları bitirmek mümkün olmuşsa eğer, şiddet oranının daha az olduğu Türkiye'deki Kürt çatışması da bitebilmelidir. Kuzey İrlanda'daki süreç hakkındaki anlayışıma dayanarak, Türkiye'deki barışı arayan insanların da aynı şeyi yapmasına yardımcı olabilecek bazı noktaları yukarıda sıraladım.
Referanslar
Eppel, M. (2008). Kürt Emirliklerinin Çöküşü: Ondokuzuncu Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Reformlarının ve Uluslararası İlişkilerin Kürdistan'a Etkisi. Orta Doğu Araştırmaları, 44(2).
Eskander, S. (2000) İngiltere'nin Güney Kürdistan Politikası: İlk Kürt Hükümetinin Oluşumu ve Feshi, 1918–1919, British Journal of Middle Eastern Studies, 27:2
Marcus, A. (2007). Kan ve İnanç: PKK ve Kürtlerin Bağımsızlık Mücadelesi. NYU Basın. Kindle Sürümü.
McKittrick, David; McVea, David. Sorunları Anlamak: Kuzey İrlanda'daki Çatışmanın Hikayesi (s. 60). Yeni Amsterdam Kitapları. Kindle Sürümü.
Şener, N. (2020). Hürriyet, 4 Eylül 2020.
Sykes, M., Osmanlı İmparatorluğu'nun Kürt Kabileleri, Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyet Antropoloji Enstitüsü Dergisi, Temmuz - Aralık, 1908, Cilt. 38 (Temmuz - Aralık 1908), s. 451-486
Zeyrek, S. (2013).The Role of Kurds in the Struggle for the Foundation of Turkish Republic. Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 2(1).
Kısa Kısa
Çin’de Güneş Enerjisi Patlaması
-+-+-+-+ Semafor Newsletter, 30 Ocak 2024
Çin geçen yıl 216 GW güneş paneli kurulumu gerçekleştirerek 2022 yılındaki 87 GW/yıllık kendi rekorunu kırdı. Çin toplam kurulu güneş enerjisi kapasitesi böylece 609 GW oldu. Aynı rakam, ABD'de 175 GW, yani Çin’in üçte birinden daha az. Avustralya'nın tüm kaynaklardan (yani kömür, gaz, güneş, hepsi) gelen toplam kurulu kapasitesi 2022'de 88 GW, Türkiyeninki 100 GW idi. Yani geçen yıl Çin, Avustralya'daki toplam kurulu gücün iki buçuk misli yenilenebilir enerji jeneratör kapasitesini devreye aldı.
BloombergNEF, 2023 yılı dünya yeni güneş enerjisi yatırımlarının %58'inin ve yeni rüzgar yatırımlarının %60'ının Çin’ e ait olduğunu tahmin ediyor. Son yıllarda yenilenebilir enerjiye yaptığı bu olağanüstü yatırımlar sonucu, Çin’in CO2 emisyonlarının önümüzdeki yıllarda azalmaya başlaması bekleniyor.
Bence Çin yenilenebilir enerjiye sadece iklim değişikliğine karşı bir önlem olarak değil aynı zamanda bir sanayi politikası olarak yaklaşıyor. Ne zamandır ülke ekonomisinin temel itici gücü inşaat sektörü idi. Artık onun yerine aynı amaç için yenilenebilir enerji yatırımlarının kullanıldığını düşünüyorum. Yenilenebilir enerji sektöründeki büyüme aynı inşaat sektörü gibi yeni iş olanakları açıyor ve ilave faydaları da var: (a) teknoloji ihraç edilebilir; ve (b) nihai olarak, elektriğin marjinal maliyetini sıfırlayacak. Bu ikinci avantajın Çin ekonomisinin geri kalanı için kesin sonuçlarını değerlendirmek zor ama olumlu olacağını tahmin etmek zor değil.
Yukarıdakiler Çin'in kömür kullanmayı bıraktığı anlamına gelmiyor. Darrel Proctor Power Magazine'de yazmış Çin'in kömür kullanacak yeni inşaatların neredeyse tamamından sorumlu olduğunu. Çin, son beş yılda 191 GW'tan fazla yeni kömür yakıtlı üretimi hizmete sokmuş; bu, 2019-2023 yılları arasında dünya çapında faaliyete geçen tüm yeni kömürlü termik santral projelerinin %64'ü imiş.
Çin otomobil ihracatında dünya birincisi oldu
-+-+-+-+ Semafor Newsletter, 1 Şubat 2024
Çin geçen yıl Japonya'yı geride bırakarak dünyanın en büyük otomobil ihracatçısı oldu. Bunda elektrikli araç ihracatındaki büyümenin etkisi mühim. Çin Gümrük İdaresine göre, geçen yıl ihraç edilen otomobillerin üçte biri tamamen elektrikliymiş. Bu sayede, Çin firması BYD, 2023'te dünyanın en büyük EV üreticisi haline geldi. MIT Technology Review'un bu haftaki raporuna göre, BYD'nin başarısı onu kendi nakliye şirketini kurmaya zorluyormuş. Japon şirketlerinin 1980'lerde yaptıklarına benzer şekilde, Çinli şirketlerin müşterilerine daha yakın fabrikalar kurmaya başlayabilecekleri söyleniyor.
Rus petrolü Türkiye üzerinden ihraç ediliyor
-+-+-+-+ AB ve G7'nin Moskova'nın petrol ticaretine kısıtlamalar getirmesinden bu yana Türkiye, Rusya'nın ham ve rafine ürünleri için önemli bir satış merkezi haline geldi. Şu anda Hindistan ve Çin'den sonra Rus ham petrolünün en büyük üçüncü alıcısı ve Rus rafine ürünleri için en büyük pazar Türkiye imiş.
You Tube
-+-+-+-+ Doğu Asya yeni yılı geçen Cumartesi kutladı. Çin Yeni Yılı ya da Lunar (Kameri) Yeni Yıl deniyor. Brisbane'de Doğu Asya kökenli insan çok var. Bu nedenle Kameri Yeni Yıl kutlamaları Brisbane'de her sene önemli bir olaydır. Bu sene, Dragon yani Ejderha yılına girdiğimiz için kutlamalar biraz daha şenlikli geçti. Aşağıdaki YouTube klibinde bizim mahalledeki bir alışveriş merkezinde (kütüphanenin olduğu Garden City değil, Sunnybank Plaza) kutlamaları görüyorsunuz. Profesyonel bir kayıt değil ama şenliklerin iyi bir tasvirini sağlıyor.
Diary
-+-+-+-+ Cumartesi günü Kameri Yeni Yıl yemeğine dünürlere davetliydik. Xuan (Yi'nin annesi) çok hazırlık yapmış ve muhteşem bir akşam yemeği yedik. Eleanor iki büyükanne ve iki büyükbabaya aynı mekanda aynı anda erişebildiği için çok mutluydu. Eve dönerken araba sürme işini Meliz üstlendiğinden fazla içmedi. Taylan da o gece nöbetçi olduğu için o da içmedi. Shenming ve ben kendimize bir şişe güzel kırmızı şarap ve üstüne cila olsun diye bir kaç şişe bira içtik. Shenming bir Genetik uzmanı. Onunla, Avustralya'daki ziraat, Çin'deki araştırma şartları ve akademik çalışmalar gibi pek çok konudan bahsettik. Güzel bir sohbetti ve çok keyif aldım.
-+-+-+-+ Yeniden inşa edilen UQ Gölleri bölgesine flora ve faunanın geri getirme projesi devam ediyor. Geçen hafta ofisime giderken yaya köprüsünün altındaki suda yavru balıklar gördüm. Aşağıdaki videoda Brownian hareket dansı yapıyorlar.
İlk başta kurbağa yavrusu olduklarını düşündüm ama değil, balık. Ördekler çoktan onlarla beslenmeye başlamış ama umarım yeterli sayıda balık yem olmadan yetişkinliğe erişir.
Pascal Hagi
-+-+-+-+ Pascal ve Hagi açık hava kuşhanesinde uçarken mutlular. Ama Pascal sadece uçmak konmak değil sohbet de istiyor. Kuşhaneye açılan banyo penceresini izler hep. Birisi banyoya girer girmez pence önüne konup laf atmaya başlar. İşte aşağıda Meliz'le sohbet ediyor::
İki kitap
-+-+-+-+ Brisbane Şehir Merkez Kütüphanesinin mahalle şubeleri var. Geçen hafta bize en yakın kütüphane şubesini ziyaret ettim. Haftalık alışverişimi yaptığım AVM Garden City'de. Kütüphanenin müşterileri iki yaş grubundan oluşuyor: 20 yaş altı ve 60 yaş üstü. Kitapları Kindle'da seçip okumayı tercih ettiğim için düzenli kütüphane kullanmam ama emekliler ne okuyor diye merak ettiğim için ara sıra giderim. İade edilen kitaplar raflara yerleştirilmeden önce gözden geçirip aradan bir kitap çekerim. Geçen hafta Matt Haig'in "Midnight Library" kitabını seçtim:
Süpermarket kitap raflarında bulabileceğiniz tür bir kitap. Aslında Brisbane Belediye Meclisi kütüphanelerinde sergilenen kitapların çoğu süpermarketlerden satın alabileceğiniz türden. Bu kitap, ilginç bir konsepte sahip, okunması çok kolay bir kitaptı. Çok yetenekli biri olmasına rağmen hayatında önüne çıkan her fırsatı berbat etmiş bir kadın kahraman: Nora Seed. Artık otuzlu yaşlarının ortasında ve hayattan bıkmış, ölmeye karar veriyor. Bunu söyleyerek hiçbir şeyi açık etmiyorum çünkü kitap zaten “ölmeye karar vermeden şu kadar zaman önce, Nora şöyle yaptı vs” cümlesiyle başlıyor.
Her neyse, tam öldüm dediği sırada kendini geniş bir kütüphanede buluyor Nora Seed. Burada kütüphaneci, raflardaki kitablardan her birinin Nora’nın hayatında verdiği küçük veya büyük kararlardan biriyle örtüştüğünü açıklıyor. Her kitap, hayatın karar noktalarında farklı kararlar verilmiş olsaydı ne olacağını anlatıyormuş. Yani her biri farklı bir hayatı tasvir ediyor.
Bundan sonra ne olacağını tahmin edebilirsiniz. Nora, geride bırakmak istediğinden daha iyi bir yaşam akışına girmeyi umarak farklı alternatif yaşamlar seçiyor. Ama alternatif bir evrende hayat seçerken bu evreni her zaman yanında taşıdığını keşfediyor her seferinde.
Bu çok güzel bir kitap olabilirdi ama Matt Haig'in burada Young Adult denen yani genç insanlar için yazmaya daha uygun bir tarzı olduğunu düşünüyorum. Okunması kolay ancak sonradan akılda kalacak kadar fazla değil.
-+-+-+-+ Son iki haftadır okuduğum ikinci kitap Mike Chen'in Kuantum Aşk Hikayesi.
Bu kitap, abone olmamama rağmen Substack'ın beni düzenli olarak yönlendirdiği bir Substack blog yazarı tarafından önerildi. Bu yazar her yıl bu zamanlarda (Bill Murray-Andy McDowell filminden hatırlayabileceğiniz Punxsutawney Groundhog Day sezonu) bir zaman döngüsü romanı önerirmiş. Bu kitap 2090’larda geçiyor ve bir parçacık hızlandırıcısında (Particle Accelerator) oluşan bir döngü (Time Loop) üzerine. Bir patlama sonucu başlıyor döngü ve son dört gün kendini tekrara başlıyor. Herkes ne olduğunu unutuyor tabii ve bir tek teknisyen var bir döngüden diğerine hafızasını koruyan. Yani Groundhog Day filmine benziyor ama bu sefer tekrar eden döngü bir gün değil dört gün sürüyor. Birkaç döngüden sonra teknisyen, her döngünün yürütülmesine ilişkin anılarını saklayacak ikinci bir kişi oluşturmayı başarıyor ve kitabın geri kalanı ise kazanın nedeni ve döngüden nasıl çıkmayı başardıkları hakkında.
Bu kitabın okunması da kolay. Bu kitapda da fazla derinlik yok. Hatta, Gece Yarısı Kütüphanesi'nin aksine, Mike Chen'in bu konuyu daha derinleştirmek için yapabileceği pek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Basit bir olay örgüsü ve muhtemelen kısa öykü formatına daha uygun bence. Yine de ben okurken keyif aldım, umarım siz de beğenirsiniz.
Sağol. Böyle güzel ve kapsamlı yorumlar yazmaktan duyduğum hazzı katlıyor.
Halim'cim yine ne güzel konular bulup, ne güzel anlatmışsın.
En önemlisi IRA ve PKK konusu. En neşelisi Çin yeni yılı. Ben de 3 sene Singapur'da Çin Yeni Yıl Kutlamalarını doya doya yaşadığım için iyi biliyorum. Gerçi Singapur'daki kutlamalar, Brezilya'nın karnavalları gibi günlerce sürüyordu. Belki sizde daha az coşkulu kullanılıyordur.
Eleanour'un yeni yıl giysileriyle çekilmiş fotoğraflarını bekliyoruz. :)
Çin'in güneş enerjisi ve araç satışlarında yaptığı atılım da ilgi çekici.
Sevgilerimizle öpüyoruz.