En uygun tedavi seçimi ilaç firmalarının insafına mı kaldı?
Tıbbi araştırma sektörüne bir çeki düzen verme zamanı geldi
Dr John Campbell'in YouTube videosunu izledikten sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Dr Campbell sürekli izlemeye çalıştığım bir podcaster. Böyle sürekli izlemeye aldığım farklı konularda bir kaç podcast yayıncısı daha var. Onlarla ilgili ayrıca yazacağım.
Dr Campbell’in bu videosu BMJ (eski adı ile British Medical Journal) dergisinde 16 Mart'da yayınlanan bir makaleden esinlenerek yapılmış. Kısa bir makale ve okumanızı tavsiye ederim.
The illusion of evidence based medicine BMJ2022;376doi:https://doi.org/10.1136/bmj.o702
Makale ve videodan aktarırken, kendi düşüncelerim haliyle karışmış olabilir o yüzden orijinalini de okumanızda yarar var.
İlaç firmalarının saklı tuttuğu bazı belgeler mahkeme kararları ile açıklanınca, tıbbi araştırma sonuçlarının kamuoyuna nasıl çarpıtılarak sunulduğu ortaya çıktı diyor makale ilk paragrafında ve devam ediyor.
Veri mülkiyeti ilaç firmalarında olduğu sürece,
bilimsel ilerlemenin yavaşlayacağını; zira,
o aynı firmaların işlerine gelmeyen menfi deneme sonuçlarını gizleyerek olumsuz neticeleri sümen altı edeceklerini;
ham verileri kamu oyu ile paylaşmayarak bağımsız akademisyenlerin kendi sonuçlarını çıkarmalarını engellemeye çalışacaklarını; bunun sonucu olarak
yanlış tedavi ve ölümler zuhur edeceğini iddia ediyor yazarlar.
Ticari çıkarların araştırma gündemini belirlemesi, üniversiteler ve düzenleyiciler üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle iyileşebilecek hastalar ölüyor.
Bu durumdan ilaç firmaları da, üniversiteler de, kamu denetleme kurumları da aynı oranda sorumlu. Her birinin kendilerine göre haklı nedenleri var.
İlaç firmaları eşyanın tabiatına uygun hareket ediyor. Firma yöneticileri kendilerini farklı konularda hissedarlara karşı sorumlu hissettikleri için bir araştırma yaparken kamu çıkarını değil şirket çıkarını gözetiyorlar. Bunu yaparken verileri tahrif ederek bir ceza hukuku suçu işledikleri iddiası yok. Yalnızca deniyor ki bu firmalar sadece kendilerine ticari fayda sağlayabilecek araştırmaları yapıyor diğer ihtimalleri tamamen göz ardı ediyorlar. Bu ahlaki bir zafiyet ama cezai bir suç değil. Ayrıca araştırma sonuçlarını özetlerken bir takım istatistik hilelere başvuruyor, ham verileri açıklamayarak bağımsız akademisyenlerin bunu denetlemesine imkan vermiyorlar. Böyle davranmak zorundalar çünkü ilaç firmaları birbirleri ile rekabet halinde ve tek bir firma yöneticileri namuslu davranmaya karar verirse, kamu oyu bundan fayda görmeden önce diğer firmalar rakiplerinin bu "zayıflığı"ndan kazanç sağlayıp o firmayı yutar, düzen değişmez, sadece namuslu yöneticiler işsiz kalır (HG).
Kar amacı gütmeyen kurumlar olarak bağımsız ve tarafsız çalışmasını beklediğimiz üniversiteler de üstüne düşen görevi yerine getirmiyor. Niye böyle, çünkü son elli senedir her sene daha azalan kamu araştırma fonları karşısında, sanayiiden fon arayışına girerken üniversiteler sanayiinin bir parçası oldular, ilaç firmalarının koltuk değnekleri haline geldiler zaman içinde. Parayı verenler ilaç firmaları olduğu icin, sadece onların istediği araştırmalar yapılıyor. Bunun sonunda, üniversitelerin kamu gözündeki saygınlığı zedeleniyor, bilime güven azalıyor.
Dr Campbell, Japon Antibiyotik Dergisine referansla güncel bir örnek veriyor. Ivermectin, patenti geçmiş ucuz bir ilaç. Hindistan ve diğer ülkelerde Covid'e iyi geldiği konusunda ciddi uygulamalar var. Ancak Batı ülkelerinde ilaç firmaları yeni ve pahalı ilaçları satmak için, Ivermectin kullanımını yasaklamaya çalıştılar şimdiye kadar. Japon Antibiyotik dergisindeki makaleye göre, Kitasato Üniversitesi, COVID-19'a karşı Ivermectin imalatçısı Merck firmasına birlikte klinik araştırma önerisi getiriyor fakat şirket bunu reddediyor. Üniversite sonunda kendi fonları ile araştırma yapıyor ve Ivermectin'in belirgin faydalarını gözlemliyor. Bu arada, üniversite farkediyor ki bu konuda sadece ikisi ABD den diğerleri az gelişmiş ülkelerden 14 araştırma raporu zaten yayınlanmış ve genel sonuçlar Ivermectin'in Covid'e karşı koruyuculuğunu destekliyor (Yagisawa, Foster, Hanaki ve Omura, Global trends in clinical studies of ivermectin in COVID-19, The Japanese Journal of Antibiotics, March 2021). İlaç firmaları neden Ivormectin kullanılmasını istemiyorlar çünkü bu ilaç patent dışı ve ham maddesi de ucuz ve o yüzden aspirin fiyatına satılıyor. İlaç firmaları elbette ki Covid'e karşı yeni geliştirdikleri pahalı ilaçların kullanılmasını istiyorlar, para kazanmak istiyorlar. Bu yeni ilaçlar gerçekten daha tesirli gözüküyor ama her dozu 300-400 dolar. O yüzden, özellikle daha fakir ülkelerde, herkesin kullanmasına imkan yok.
Bu durumda kamu denetleyicilerinin gündeme girip duruma el koyması gerekiyor. Ama onlar da ilaç firmaları ile içiçe gözüküyor. Yüksek Denetim Kurulu üyeleri ilaç firmaları yöneticilerinden seçiliyor. Bir kaç sene görev yaptıktan sonra tekrar ilaç şirketlerine dönüyorlar. Saç ayağının üçüncü ayağı, kamu denetleyicilerinin aczini açıklayan yapısal nedenler de var. Onlar da kamudan gelen fonlar azaldıkça giderek daha çok ilaç firmalarına yaslanıyorlar, ilaç firmalarının kendi ilaçları için kendi kaynakları ile yaptığı araştırmaları ham verileri görmeden onaylamak zorunda kalıyorlar.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Tıp sektörü geçen iki senede COVİD'e karşı harikalar yarattı. İki sene öncesini hatırlayın. Virüse karşı aşı olmaz diyordu "bilenler". Aşı bir senede geliştirildi. Bugün Avustralya'da Şubat ayında tüm gümrük kapılarının sonuna kadar açılıp tüm tedbirlerin ortadan kalkmasına rağmen COVİD ölümlerinin azlığı tamamen toplumdaki aşılanma oranın çok yüksek olmasından.
Her kapitalist firma gibi ilaç şirketleri de karlarını maksimize etmek istiyorlar. Onlara kar etme fırsatı verirken, kamu çıkarını koruması gereken kamu denetçileri görevlerini yapmıyorlar. Bağımsız araştırma yapmaları için gerekli fonlardan mahrum bırakılan üniversiteler, şirketlerin koluna girmek zorunda kalıyorlar. Bu durumların düzeltilmesi lazım.
Bence, BMJ gibi köklü bir tip dergisinin bu makaleyi yayınlaması, ilaç firmalarının düzenbazlıklarına duyulan kamu tepkisinin artık ciddi önlemler gerektiren bir düzeye geldiğini gösteriyor. Önümüzdeki zamanda bu konuda ciddi girişimler olacağını ümit ediyorum.