Bir Rüyaya Ağıt: İsrail'in Geçilmemiş Yolları
Kritik dönemeçlerde farklı kararlar alınsaydı bugün sonuç bambaşka olurdu ve yüzyıllık rüyaya ağıt yakmak zorunda kalmazdık
Lütfen abone olun; lütfen paylaşın
Adresi kopyalayıp ( _↑_ Copy Link) WhatsApp grubunuza gönderebilirsiniz.
-+-+-+-+
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Avrupalı Yahudi diasporası arasında güçlü bir fikir ortaya çıktı: Yahudilerin zulümden kaçınmak için kendi devletlerine sahip olmaları gerekiyordu. Bu fikrin ilk ve en özlü ifadelerinden biri Theodor Herzl'in 1896'da yazdığı "Der Judenstaat" (Yahudi Devleti) broşürüydü.
"Der Judenstaat"ın İngilizce çevirisi Kindle'da 0,99 dolara satılıyor. Okurken aklıma Yusuf Akçura'nın "Üç Tarz-ı Siyaset" kitabı geldi. Her ne kadar iki yazar tamamen farklı geçmişlerden gelse de ortak bir bağlamı paylaşıyorlar: Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının parçalanması. Herzl, imparatorluk sonrası dünyada Yahudilerin geleceği konusunda endişeliydi; Akçura ise Osmanlı imparatorluk topraklarını korumak için bir çözüm arıyordu. Herzl'in çözümü Yahudi ulusuna bir yurt yaratmaktı, Akçura'nınki ise Osmanlı yurdu için bir ulus yaratmaktı.
-*-*-
Herzl, Yahudilerin hiçbir zaman yaşadıkları toplumlara tam olarak entegre olamayacaklarını savunurdu. Ünlü ifadesiyle, tezini şöyle özetlemişti: "Yahudi Sorunu, Yahudilerin gözle görülür sayıda yaşadığı her yerde vardır. Olmadığı yerde, göçleri sırasında Yahudiler tarafından taşınır. " (Herzl, Kindle konumu 52) Fransa'daki Dreyfus olayı, asimile Yahudilerin bile antisemitizme karşı savunmasız olduğu inancını pekiştirdi. Önerdiği çözüm basit ama muazzamdı:
Dünyanın bir yerinde bir milletin haklı gereksinimlerini karşılamaya yetecek kadar büyüklükte bir arazinin egemenlik hakları bize verilsin; gerisini kendi başımıza halledeceğiz (Herzl, Kindle location 260)
-+-+-+-+
Herzl iki yeri değerlendirdi: Filistin ve Arjantin. Buralara kademeli sızma fikrini, bunun eninde sonunda mevcut sakinlerin muhalefetine yol açacağı kaygısıyla reddetti. Bunun yerine şeffaf, müzakere edilmiş bir arazi satın alımını savundu.
Yaygın inanışın aksine Herzl, "Der Judenstaat"ta Filistin'e yönelik kesin bir tercih belirtmedi. Pragmatikti, Yahudi kamuoyunun ve koşulların izin verdiği şeyleri kabul etmeye istekliydi: "Filistin'i mi yoksa Arjantin'i mi seçeceğiz? Bize verileni ve Yahudi kamuoyunun seçtiğini alacağız. Bu iki noktayı da Cemiyet belirleyecek.. ." (Herzl, Kindle konumu 292)
Filistin konusunda Herzl, Osmanlı Padişahına cesur bir takas önerdi: Filistin toprakları karşılığında Türkiye'nin mali açıdan istikrara kavuşturulması.
-*-*-
İsrail Milli Kütüphanesi arşivlerinden kopyalanan, 1901'de basılmış bir Roş Aşana (Yahudi Yeni Yılı) tebrik kartıdır. Bu, Avrupalı Yahudilerin bu tekliften haberdar olduklarını ve duydukları heyecanı gösteriyor.
Herzl, başlangıçta Sultan II. Abdülhamid'den olumlu bir karşılama aldı ancak nihaimüzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. Bu sonucu izah ederken, Türk tarihçiler çeşitli açıklamalar getirir: mesela, II. Abdülhamid Batılı alacaklılarla olan borçlarını yeniden yapılandırmakla meşguldü (Engin, 2022) veya Herzl'in arkasındaki mali desteğin sağlamlığından şüphe ediyordu (Gücüm, 2017). Gerçekten de, zengin Yahudilerin çoğu Herzl’in yanında değildi. Herzl'in Kindle hakkındaki kitabının önsözü de dahil olmak üzere Batılı kaynaklar, Baron Rothschild gibi etkili şahsiyetlerin Herzl'in planına, asimile edilmiş Yahudilerin hayatlarını bozacağından korktukları için karşı çıktıklarını öne sürerler.
-+-+-+-+
Bu bizi alternatif tarihimizin en önemli noktasına getiriyor: Eğer Baron Rothschild Herzl'i destekleseydi ne olurdu? 1930'larda Rothschild'lerin Avusturya'daki toprakları Naziler tarafından ele geçirildi ve servetleri II. Dünya Savaşı sırasında daha da erozyona uğradı. Baron bu olayları öngörmüş olsaydı, Herzl'e herhalde tam destek verir, hatta Sultan'a bağlılığını göstermek için bir temsilci bile gönderebilirdi..
Mali yardıma muhtaç Osmanlı İmparatorluğu, teyit edilmiş bir Rothschild desteği vaadini karşı konulamaz bulabilirdi. Filistin, dini hassasiyetler nedeniyle hâlâ yasak bölge olsa da, Aşağı Mezopotamya gibi Osmanlı kontrolü altındaki diğer bölgelerde geçerli seçenekler bulunabilirdi. Bu alternatif evrende, Basra'da Birinci Dünya Savaşı başlamadan bir Yahudi devleti kurulurken Osmanlı borçları kontrol altına alınabilir ve tarihin gidişatı çarpıcı biçimde değişebilirdi..
Ne yazık ki olmadı. Sultan'ın ve Rothschild'in tercihleri farklı bir gelişime yol açtı. Filistin'e Yahudi göçü, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında devam etti ve Balfour Deklarasyonu ve ardından İngiliz Mandası altındaki olaylarla doruğa ulaştı..
Bir sonraki yazımda, barışçıl ve müreffeh bir İsrail ve Orta Doğu için bu ilk fırsat kaçmış da olsa, Balfour sonrası ve İngiliz Mandası altında hala neler olabileceğini araştıracağım ve bu gizemli tarihsel 'eğer olsaydı' diyarına doğru yolculuğa devam edeceğim..
References
Engin, V. (2022). Pazarlık. Referred to on the web page Sultan II. Abdülhamit ve Theodor Herzl
Gücüm, K. (2017). II. Abdülhamit Döneminde Filistin ve Siyonizm. Teori Dergisi, 72-85.
Herzl, Theodor. A Jewish State: Theodor Herzl Proposes a Solution to the ‘Jewish Question’ . Now & Then Reader. Kindle Edition.
Judt, Tony,Snyder, Timothy. Thinking the Twentieth Century. Kindle Edition.
Dr. Mim Kemal Öke, Siyonizm ve Filistin Sorunu (1880-1914), Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1982, s. 55-57.
-+-+-+-+
Kısa kısa
Batı Avustralya’da Kablolu Elektrikli Ekskavatör
Australian Mining Review, 15 Aralık 2023
Fortescue'nun (ASX:FMG) Batı Avustralya'daki Cloudbreak madeni, Liebherr'den üç R 9400 E elektrikli ekskavatör satın aldı. İlki çoktan hizmete girdi:
R 9400 E ekskavatörü, 2 km'lik bir kabloyla bağlanıyor 6,6 kV'luk bir trafo merkezine. Fortescue tüm ekskavatörleri güneş enerjisiyle çalıştırmayı planlıyor.
Metal (kömür harici hemen tüm cevherler) üreten madenciler esnekliğe ihtiyaç duydukları için elektrik kürek kullanan kömür madenlerinin aksine hidrolik ekskavatör tercih etmişlerdir hep. Günümüzün jeologları cevher kütlesini tanımlamak için daha iyi araçlara ve maden mühendisleri de daha güçlü planlama yazılımlarına sahip olduğundan esneklik ihtiyacı eskisi kadar önemli değil belki. Elektrikli ekipmanlara geçişin temel motivasyonu elbette madenin karbon ayak izini azaltmak.
Fosil yakıtlara tek alternatif elektrik değil. HPDI (Yüksek Basınçlı Doğrudan Enjeksiyonlu) hidrojen motorlar da kullanıma girdi ve halihazırda Kuzey Amerika'da karayolu kamyon taşımacılığında kullanılıyor. Güneş enerjisiyle üretilen hidrojenle çalışan ekskavatörleri, Liebherr'in Fortescue'ya sattığı kablolu ekskavatörlerle karşılaştırmak yerinde bir proje olurdu. Hidrojenin bir avantajı, yenilenebilir enerjinin 7/24 kullanılabilmesini sağlayacak şekilde depolanabilmesi tabii ki. Elektrik de prensipte akü kullanılarak depolanabilir ama pahalı.
-+-+-+-+
You Tube
Sabina Hossenfelder, Profesör Kerr'in son makalesini, "teorik fizikte bir süredir gördüğü belki de en şaşırtıcı gelişme" olarak tanımlıyor bu videoda.
Profesör Roy Kerr, Yeni Zelanda'nın Christchurch kentindeki Canterbury Üniversitesi'nde bir Fizik Profesörü. Kerr, 1 Aralık 2023'te yayınladığı makalesinde, Hawking ve Penrose tarafından ileri sürülen ve Penrose’a Nobel ödülü (Hawking hayatta değildi o zaman) aldıran kara deliklerin singular (tekil ?) olduğu tezinin doğru olmadığını kanıtlamış. Makaleden akjtarıyorum: “Roger Penrose altmış yıl önce, sıkışıp kalan yüzeylerin kaçınılmaz olarak sonlu afin uzunluktaki ışık ışınlarına (FALL'lar) yol açtığını iddia etti. Penrose ve Stephen Hawking daha sonra bunların gerçek tekilliklerle sonuçlanması gerektiğini ileri sürdüler. Bunu ispatlayamayınca bunun apaçık ortada aşikar olduğuna hükmettiler. Kerr metriğinde ise (Kerr’in daha önce önerdiği bir sistem) her noktada zıt örnekler gösterilmiştir. Buna göre Kara Delikler en azından olay ufku (Event Horizon) için asimptotiktir ve tekilliklerle sonuçlanmaz.“
Şu anda bu keşfin pratik bir faydası yok gibi görünüyor. Ancak evrenin fiziğine dair temel anlayışımız geliştikçe her zaman bir geri dönüşü olur. Bu buluşun yeni başlayan ROGUE çağında gerçekleşecek bilimsel keşiflerin bir ön habercisi olduğuna inanıyorum..
-+-+-+-+
Günlük
Yağmur ya da Güneş, Çimen Biçilecek
Dün sabah çok sıcak başladı. Genellikle bu tür başlangıçlar, Brisbane'de yaz mevsiminde öğleden sonra fırtınaya yol açar. Yeni aldığım çim biçme makinesiyle yağmurdan önce çimleri biçeyim dedim. İşte yüzümü Brisbane yaz güneşinin kansere yol açan ışınlarından korumak için geniş şapkamla karşınızdayım:
Fotoğrafta gördüğünüz mavi bulutsuz gökyüzü öğleden sonra koyu griye döndü ve birkaç saat boyunca sağanak yağmur ve şehrin bazı yerlerinde saatte 150 km'yi aşan rüzgarlar vardı. Taylan'ların Mooroka'daki evinde elektrikler kesildi ve dün gece bizde kaldılar. Elektrikleri henüz yeniden bağlanmadı. Hava Durumu Bürosu daha fazla fırtına bekliyor. Muhtemelen bu gece de buradalar. Onların yanımızda olmasından, özellikle de Eleanor'u gece yatısı misafir etmekten, çok mutluyuz.
-+-+-+-+
Sunny Park'taki inşaat Çukur Çarşı mı olacak?
Geçen ay Sunny Park alışveriş merkezinin otopark alanında kazdıkları bir çukurun fotoğrafını yayınlamıştım. O zaman amacın ne olduğunu çözemediydim. Şimdi yeni bir alışveriş alanı, muhtemelen bir yemek alanı inşa edecekler gibi görünüyor:
-+-+-+-+
UQ Göller Bölgesi Açıldı
Üniversitemiz yerleşkesindeki göller alanının yeniden inşası nihayet tamamlandı. Güzel görünüyor ama buraya gelmesi neden iki yıl sürdü ve muhtemelen on milyonlarca dolara mal oldu, anlamak zor.:
Kuşlar, balıklar ve kaplumbağalar henüz geri dönmedi ama yakın zamanda geri getirilmelerini bekliyorum. Görünüşe göre en azından böcekler geri döndü:
Böcek nüfusunun doğal olarak artacağı ve diğer hayvanları çekeceğini söylüyorlar.
-+-+-+-+,
Pascal ve Hagi
Akşam oldu, kuşları içeri çağırdım. Pascal biraz sohbet etmek istedi:
Genellikle bu sohbet uzayıp gider ama hem videoya çek hem Pascal ile konuş zor oluyor. Kısa kestim.
Bir kitap
Trent Dalton'un Lola in the Mirror (Aynadaki Lola) kitabını bitirdim. Brisbane West End'de nehir kenarındaki bir park alanında, bozuk bir arabanın içinde yaşayan 17 yaşında bir kız ve annesiyle ilgili. Trent Dalton çok yetenekli bir gazeteci ve Brisbane evsiz barksız topluluğunu çok iyi tasvir etmiş. Ancak kitap yoksulluk ezilmişlik falan üzerine değil. Parkta yatanların hepsinin evsiz kalmak için kendi sebepleri var, her birinin ilginç hikayeleri var. Dalton, o hikayelere biraz değiniyor ama esas hikaye, adını kitabın sonuna doğru öğrendiğimiz kız ve annesi ve geçmişlerinde onları kaçmaya zorlayan bir olayla ilgili..
Lola, bu kızın içini dökmek ihtiyacı duyduğunda konuştuğu, kırık bir aynanın üzerine çizilmiş bir karakter. Kitabın adı oradan geliyor. Kız bir sanatçı ve her bölüm onun çizimlerinden biriyle başlıyor. Aşağıdaki resim mesela annesini nasıl tasvir ettiğini gösteriyor. Arka planda West End'den gözüken şehir silueti var. Nehirden bir kötülük çıkıyor gibi görünüyor.
West End'i daha önceki blog yazılarımdan hatırlayacaksınız. Eskiden bohem ve işçi sınıfı geçmişli bu semtin şimdi ne kadar parlak göründüğünü anlatıyordum. Trent Dalton'un kitabından, eski West End’den artıkların bugün tüm yeni modern binaların arkasında hala hayatta olduğunu anlıyorum. Bu kitabı sevgili dostum merhum Peter Jolly ile tartışmayı çok isterdim. Son birkaç yılını West End'de yaşadı ve günlerini sokaklarda dolaşıp insanlarla sohbet ederek geçirdiğini aktarmıştı karısı. Trent Dalton'un bu kitapta bahsettiği evsiz insanlardan haberdar olmuş olduğundan eminim.
Bu kitaptaki karakterlerden biri, evlendiğimizde ilk evimiz olan Torbreck'te yaşıyordu.
Bu arada Trent Dalton'un ilk kitabı Boy Swallows Universe bir Netflix dizisi haline geldi. Ocak 2024'te gösterime başlayacakmış.
Zika İstatistikleri
Zika Bey, fırınını bir Japon aileye sattı. Alıcı, Zika ekmeklerini yapmaya devam ederken menüsüne Japon hamur işlerini ekleyeceğini söyledi. Göreceğiz. Ekşi mayalı çavdar istatistiklerinden fırıncı farkını gözlemleyebiliyorum. Yeni ekşi mayalı çavdar ekmeği biraz daha hamur ve daha ağır. Bu istatistikleri tutmanın ilk amacı artık geçerli değil ancak fırıncı değişikliğinin etkisini izlemek için şimdilik bu bölüme devam edeceğim.
Aşağıda ekşi mayalı çavdar ekmeğinin boy ve ağırlığının haftadan haftaya nasıl değiştiğini görüyorsunuz:
Sıfır (0) : 4 Ekim 2023. Bu grafiğe niçin başladığımı burada anlatıyorum.
Yahudi yurtlanması ile ilgili kısmı, ilgiyle okudum. Araştırma ve alternatif yaklaşımın çok hoşuma gitti. Teşekkürler.